Halit KATKAT

Tarih: 30.10.2025 07:28

Ulusal Kurtuluşlar Çağı

Facebook Twitter Linked-in

Dün, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102. yılını kutladık. Burada Cumhuriyetin kurucu önderi Mustafa Kemal’in rolünü nesnel olarak değerlendirmek gerekiyor. Tarihi olaylar ve kişilikler bulundukları çağın koşullarına göre değerlendirilmeli ve onlardan ders alınmalıdır.

Tarikat ve cemaatler, Mustafa Kemal’in yaptıklarını karalayıp; özellikle toplumun geniş kesimlerince kabul görülüp yerleşmiş ve anayasada yer almış laiklik ilkesini aşındırmaya ve ortadan kaldırmaya yönelik çaba içindeler. Çünkü bu ilke kaldırılırsa ülkeyi dini ilkelerle yönetecek, sömürüyü daha kolay yapacaklardır.

Kendilerini Kemalist olarak sunan bir kesimde Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştirilmez, dokunulmaz tabu olarak görmekte ve yüceltmektedir. Hal bu ise Atatürk’ün kendisi “Benim düşüncelerimle bilim çatışıyorsa bilimin dediğini yapın” diyen bir lider.

Bir kısım Kürt burjuvazisi Atatürk’ü Kürtleri ezdiği, bağımsızlıklarını engellediği noktasından eleştirirken; bir kısım solcu da işçi sınıfını yok saydığı noktasından eleştirmektedir.

Burada cumhuriyetin hangi koşullarda kurulduğu ve tarihi dönemi göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.  

Mustafa Kemal ve arkadaşları, emperyalist işgal koşullarında her kentin “ileri gelenlerini” Sivas ve Erzurum’da düzenledikleri kongrelere çağırarak halkın desteğini aldı. Kurucu Meclis, o dönemde feodal toprak sahipleri, ticaret burjuvazisinin temsilcileri ve askerlerden oluşuyordu. Mustafa Kemal bu mecliste kararlar alarak kurtuluş mücadelesini yürüttü. Ülkede her ulustan, her inançtan ve sınıftan halkın ortak talebi topraklarını işgal eden işgalci devletleri yurttan kovmaktı.      Bütün sınıfların ortak kaygısı, yabancı işgalcilerin kendi bireysel mülklerini ellerinden alacağı korkusuydu. Bu korku, devrimin birleştirici gücünü oluşturuyordu. Bu meclis yapılanmasının sonucu olarak ta ticaret burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerinin temsilcileri iktidara geldi. Zaten sanayi gelişmediği için devrimde rol oynayacak sanayi işçisi ya da sendikalar yoktu. Tarım işlerinde çalışan örgütsüz tarım işçileri ve marabalar vardı. Mustafa Kemal, yukarıda belirtilen sınıf temsilcileriyle bir meclis oluşturmuş ve mücadeleyi bu meclis kararlarıyla yürütmüştü. Bu mücadeleler sonucunda ülke işgalden ve feodal Padişahlık rejiminden kurtarılmıştır.

Ülkenin işgalden kurtulması sadece ülke halkının direnişe hazır olması yetmiyordu.  Buna işgalci emperyalist ülke halklarının savaşlardan yorgun düşmesi, ülkenin kuzey komşusunda yapılan işçi devrimi Türk Devriminin başarılmasında etken olmuştur.

Fransız devrimine iyi çalışmış olan Mustafa Kemal bu koşullardan yararlanarak ulusal burjuva tarzda devrim yaparak tek bir ulusa dayalı devlet sistemini hedefledi. Fransız devrimi Lenin’in deyimiyle “devrimlerin anası” idi.  Fransız devrimi kendinden sonraki bütün devrimleri etkiledi.

O dönemde İstanbul’da padişahın meclis-i Mebusanı olduğu halde Mustafa Kemal ve ittihatçılar Ankara’da TBMM’yi topladılar. Bu başlı başına padişahlık sisteminin reddi anlamına geliyordu.

Yapılan ulusal devrim tek ulusa dayanıyordu. Onun için Mustafa Kemal ve İttihatçılar, Türk Ulusu dışındaki Kürt ulusu ve diğer azınlıkların ulusal kimliklerinin yok sayılmasına karar verdiler. Bu nedenle Rumları tehcire tabi tuttular, Dersim İsyanını bastırdılar. Ulusal devrim başarılmış, emperyalistler kovulmuştu ama demokratik devrim yapılamadığı için feodal ilişkiler tasfiye edilememişti.

1900'lü yılların başları ulusal mücadeleler ve devrimler çağıydı. O dönemde bağımsızlığını kazanan uluslar, aradan yüzyıl geçtikten sonra, sosyalist ülkelerin kapitalizme dönüşü ve emperyalizmin dünya çapında yayılması nedeniyle bağımsızlıklarını yitirdiler. Bugün 28 NATO üssü ve 16 ABD üssünün bulunduğu ülkemize bağımsız diyebilir miyiz? Günümüzde devletlerin bağımsızlıkları artık görünüştedir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —