Halit KATKAT


Yeni Bir Demokrasinin İnşası

Halit KATKAT


Bugüne kadar partilerle yapılan politika, hem ülkemizde hem de dünyada doğanın talanını, işçi ve emekçi kesimlerin yoksullaşmasını önlemediği ve hatta dünyada barışı sağlama yerine savaşları körüklediği, geniş halk kesimlerince görünür hale gelmiştir.

Yine bu siyaset sisteminin kurguladığı ve hayata geçirdiği düzende işçi ve emekçi kitleler, bütün çabalarına arşın yoksulluk içinde yaşarken onların emeğiyle servetlerine servet katanlar zevk ve sefa içinde yaşıyorlarsa bu siyasete nasıl güvenecekler?

Her gün sekiz saatten bile fazla çalışıp karnını doyuramayan işçi ile hiç çalışmayıp oturduğu yerden milyonlar kazanan servet sınıfı arasındaki çelişkiyi çözemeyen bir siyasete kitleler nasıl inanacak?

Elbette bu çelişkilerin yanına yeteneksiz yandaşlar iş bulurken yetenekli insanların işsiz kalması çelişkisini, adaletin yandaşlar için ayrı, muhalifler için ayrı işlediğini de eklemek gerek. Burada ‘adalet’ derken burjuva ve feodal sınıfların temsilcilerinin yasalarıyla oluşan hukuk sistemi anlaşılmalıdır. Yasaları çıkaranlar işlerine gelmediğinde bu yasalara uymadıklarını da unutmayalım. Kaldı ki en demokratik olan burjuva parlamenter sistemde bile işçi sınıfına düşen ücretli köleliktir. Dört ya da beş yılda bir önlerine konan sandığa oy atarak iradelerini bir kişi ya da bir partiye teslim etmelerinin demokrasi olduğu düşüncesi işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğuna kutsal bir kural gibi inandırılmıştır. Bugün hiçbir siyasi partinin bu çelişkileri nasıl çözeceğine dair somut bir formülü yoktur. Parti programına ya da adayların konuşmalarına inanarak oy veren seçmenin, o adayın başka partiye geçmesinde iradesi hiç aranmaz.

Seçmenlere sunduğu vaatleri iktidara gelince unutan ya da tam tersini yapan parti, Demirel’in dediği “Dün dündür, bugün başka bir gündür” gibi düşünür. Bunları yapan siyaset erbabı hiçbir ahlaki ya da vicdani rahatsızlık duymaz. Burjuva-feodal siyaset yapan sağ partiler dini ve milliyetçiliği siyasete karıştırarak işçi ve emekçilerin bölünmesine ve birbirinin karşısına konulmasına hizmet ederler. İktidara gelen bir parti bütün devlet kurumlarını rakiplerini elimine etmek için kullanabilir.

Bugün Rusya’dan doğuya doğru gidildiğinde Güney Kore’ye kadar demokrasinin işlediği ülke yok. Batı ülkelerinde ise var olan demokrasiler ise Trump gibi tekellerin adamını başa getiriyorlar. Önceki yazılarımda yazdığım gibi ülkelerin yönetimlerine gelen liderleri tekeller seçtirip yönetim kararlarında da tekeller etkin oluyor.

Emperyalist sistemin demokrasiye değil egemenliğe ihtiyacı olduğunu yüz yıl önce Lenin, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm adlı kitabında söylüyor. Emperyalizm, tekellerin egemenliğidir. Bu bakımdan devletlerin yönetiminde, siyasetinde ve kararlarını belirlemede tekellerin rolünün olmadığı düşünülemez. Bir devlet savaşa ya da bir yerleri işgale karar veriyorsa orada tekellerin çıkarı vardır. Bu bakımdan burjuva siyaset kurumu ve partilerin demokratik rolü tarihi olarak sona ermiştir.  

İşçiler adına hareket ettiği propagandası yapan, onları sömürüden kurtaracağı vaadiyle peşinden sürükleyen, hatta program ve tüzüğünü de işçileri sömürüden kurtaracağına göre hazırlayan komünist veya işçi partileri ya da genel söylemle sol partiler de ne ulusal boyutta ne de uluslararası boyutta işçileri birleştirememişlerdir. Bırakalım birleştirmeyi, genel olarak baktığımızda bu partiler de işçilerin partili-partisiz, solcu-sağcı olarak bölünmesine hizmet etmişlerdir. Sovyetlerde işçi sınıfının iktidarını kuran komünist parti, iktidarını 40 yıla yakın sürdürmüştür. Evet, işçi ve emekçilerin yaşamını ve Avrupa’nın en geri ülkesi Rusya’yı kapitalist ülkelerin önüne geçirmiştir. Ama bugün baktığımızda iktidara bir bütün olarak işçi sınıfını değil Komünist Partiyi getirmiş olduğunu görüyoruz. Ama bu bilinçli bir seçim değildi. O dönem Çarlık Rusya’sının tahlilinin sonucunda ortaya çıkan bir durumdu. Bunun diğer ülkeler tarafından kendi ülkelerine adapte edilmeye çalışılması yanlıştı.

Geçmiş deneylere bakarak çıkarılacak yöntem dünya çapında örgütlü tekellere karşı dünya çapında örgütlü işçi sınıfı olmalıdır. Tekellerin ve emperyalizmin en tutarlı karşıtı işçi sınıfıdır. Bu bakımdan işçi sınıfı  siyasetini kendi iradesinde olmayan partilerle değil, sınıf sendikalarında yapmalıdır. İşçi sınıfının doğal müttefiki kendi sendikalarında, kendi meslek odalarında ve köylü üretici birliklerinde örgütlenmiş emekçilerdir. Bugün gerçek bir halk demokrasisi için bu sınıfların sendikalarının, meslek örgütlerinin ve üretici köylü birliklerinin doğrudan seçilmiş temsilcilerinin yer alacağı demokratik halk meclisine ihtiyaç var. Bütün ülkeler için bu geçerlidir.