On yıl kadar önce bir öykü taslağı üzerinde çalışıyordum. Öykü özetle şöyleydi: Almanya’da biri Türk, biri Kürt, biri Arap üç gurbetçi arkadaş bir gece eğlenmeye giderler. Eğlenecekleri mekânın duvarında kocaman “Türken Raus”* yazmaktadır, ayrıca pek çok ırkçı grafiti vardır. Neonazilerin bu sloganı ile karşılaşınca duraksarlar. Kürt, Türk’e “sana defol diyorlar bana değil” diye takılır. Arap da buna çok güler. Kendi aralarında sataşa gülüşe eğlenirlerken Neonaziler saldırır ve çok fena dayak yerler. Nedense en çok da Kürt’ü döverler.
Bu öyküyü kurup tamamlamadım. “Vur Obama Vur, Kürdistan’ı kur!” sloganı bu öyküyü yazma iştahımı kesmiş olabilir. Aynı şekilde “BOP ’un eş başkanıyız” ifadesi bende, dur hele her taraf kisvesinden bir sıyrılsın düşüncesine sebep olmuş olabilir. Sonuçta o öykü yazılmadı.
Bu günlerde tarihsel bir öykü yazılıyor. Silahlar (sembolik olarak) yakılıyor. Silahlı mücadeleden vazgeçildiği deklare ediliyor. Birbirini, baş düşman ilan edenler canciğer oluyor. Barış iyidir, mermi vınlamadan, bomba gümlemeden nefes almak iyidir. Dilerim bu süreç demokratik açılımlarla taçlanır.
Batı’nın bizi Ortadoğu’ya sürmeye çalıştığı artık açık bir politikadır. Bakmayın şimdilerde Osmanlı güzellemesi yaptıklarına. Osmanlı daha çok Balkanlara yani Avrupa’ya yayılmıştı. Oralardan, oradaki tarihimizden söz eden yok.
Kapıkule sınır kapısının hemen karşısına, burnumuzun dibine “Türken Raus” yazmaya başlayabilirler. Ne diyeceğiz o zaman? Bana ne ben Kürt’üm, ben Arap’ım, ben Laz’ım, ben Çerkez’im mi? Bize yakışan faşizme ve emperyalizme karşı omuz omuza vermektir. Bu birikimimiz var.
*Türken raus, Türkler dışarı anlamına gelen Almanca ırkçı slogan…