Geçmişte çiftçinin, köylünün eylemi pek olmazdı.
Son yıllarda işçi eylemlerinden daha çok köylü eylemlerini görmeye başladık. Ormanların yok edilmesine, kıyıların yağmalanmasına, zeytinliklerin sökülmesine, taş ocaklarına, maden aramalarına, emeğinin karşılığını alamamalarına karşı direniyorlar, sularına sahip çıkmaya çalışıyorlar.
Köylüler doğa sevdalıdır, belki de ondan. Çünkü son yılarda en çok doğa tahribat yaşanıyor, tarım üreticileri kaderiyle baş başa bırakılıyor.
7 Mayıs günü Reyhanlı’da köylülerin tıra yükledikleri soğanları torbalarla yerlere saçarken gördüm televizyon haberlerinde ve gazetelerde.
Öfkeli, tepkili ve kızgındılar.
Yazının başlığı tırın üzerinde soğanı para etmeyen üreticinin pankartıydı.
Kimse emeğinin heba olmasını, üretim için cebinden çıkan paranın yok sayılmasını istemez.
Köylü tarım üreticisi, hayvan yetiştiricisidir.
Geliri, toprağına ektiği tohumu, yetiştirdiği meyveyi hasada dönüştürmek, pazarlayarak geçimini sağlamaktır. Reyhanlı’daki soğan üreticisi bağırıyor. “Bu soğanın dönümü bize otuz beş bin liraya mal oluyor, bizim elimize geçen on iki bin beş yüz. Aradaki açığı kim kapatacak, bu para cepten mi gidecek, onca emek heba mı olacak? Buna ne Allah ne de kulu razı olur.” Diyerek yetiştirdiği soğanları sokaklara döküyor, tarlada bırakıyor, hayvanlara yem yapıyor.
Günümüzde kuru soğan üreticisi; pazarlama sorunu, girdilerin pahalılığı, piyasaların belirsizliği, hastalık ve zararlılar, finansman yetersizliği, teknik bilgi eksikliği, iş gücü sorunuyla karşı karşıyadır. Dünyada soğan üretimi konusunda belli bir yere sahiptir ülkemiz. Üretim aşamasında bazı sorunlar yaşasa da en büyük sıkıntıyı pazar konusunda çekmektedir. Üretici ürününün tarlada pazarlanmasını ister. Onun ne nakliye ne de depolamayla uğraşacak zamanı da imkânı da yoktur. Böylesi üretim potansiyeli olan, katma değer yaratan bir kitleyi kaderiyle baş başa bırakmak büyük yanlışlıktır. Bu bir yönetme ve planlama işidir. Saldım çayıra, Mevla’m kayıra zihniyetiyle çözülecek sorunlar değildir.
Bölgemizde Çukurova’dan sonra, tarım alanı olarak kullanılan en büyük alan Amik ovasıdır. Geçmişte göl olan bölge, kurutularak tarım alanına çevrilmiştir. Bölgede yaşayanlar geçimini tarımdan sağlamaktadırlar. Verimlidir toprakları. Ne ekersen ne dikersen ürün verir meyveye durur. Geçmişte en çok pamuk yetiştiren, buğday üreten köylü, para etmeyince arayış içerisine girmek zorunda kalmış, günümüzde, mısır, soğan, patates ve havuca yönelmiştir. Ne var ki o da bugün para etmez ve emeğini karşılamadığından ürettiği ürünle kavga eder olmuş. Eşeğine gücü yetmeyenlerin semerini dövdüğü misal.
Bugün ülkemizin tarım üretimi emperyalizmin küresel politikasıyla gölgelenmektedir. Küresel güçler azgelişmiş ülkelerde, o ülkenin ihtiyaçlarına ve ekolojik koşullarına uygun geleneksel tarımı çökertmek, uluslararası tarım tekellerine bağımlı hala getirmektir. Ayrıca küçük ve orta ölçekli çiftçiyi bitirmek, büyük toprak sahiplerinin işçisi haline getirmektir. Günümüz de yaşanan tarım politikasıyla ne üretici emeğinin karşılığını alır ne de tüketici kaliteli ve ucuza ürün alabilir. Biri kazanamıyorum, diğeri de alamıyorum diye ağlamaktan başka iş yapamaz.
Mutfak kültürümüzün vazgeçilmezi olan soğan; yoksullukla özdeşleşen, zenginlikle kucaklaşan ürün olmaktan çıkıp yemeklerimizin zenginliğine zenginlik katan soframızda ki yerini alması için küresel güçlerin tarım politikalarından uzaklaşmamız gerekmektedir.
İnsan sahip olduklarının toplamı değil, henüz gerçekleştiremediklerinin toplamıdır. Thodre Roosevelt