Meral Tabakoğlu TOKSOY


Skandal Niteliğinde Olaylar

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Ağzımıza almak istemediğimiz hatta duymak istemediğimiz taciz, tecavüz, kadına şiddet, kadın cinayetleri ve genel olarak toplumda yaygınlık gösteren şiddet olayları dur durak bilmiyor. Bizim gördüklerimiz, duyduklarımız sadece medyaya yansıyanlar. Bir de yansımayanları düşünürsek durumun vahameti daha iyi anlaşılır sanırım. Taciz ve tecavüz olaylarının eskiye göre arttığı muhakkak ama o yıllarda da üzeri örtülen, yok sayılan olayların çok olduğu biliniyor. 

Açığa çıkan durumlarda ise tecavüze uğrayan kadın suçlanır, bedeli yine kadına ödetilirdi. Bazen tecavüzcüsüyle evlendirilerek, bazen damgalanarak, dışlanarak ve hatta hayatına kast edilerek… Bugün de durum çok farklı değil zaten. 

Benim hatırladığım ilk olarak rahmetli Fatma Girik “Söz Fato’da” isimli programında taciz konusunu ele almış ve bu konunun tabu olmaktan çıkmasına sebep olmuştu. Kızını taciz eden baba olayını da ilk onun dillendirdiğini hatırlarım. 

Çok eskiden bir psikiyatristi dinlemiştim. Eşinin öz kızlarını taciz ettiğini öğrenen annenin, durumu bilmezden gelip ses etmediğini anlatıyordu. Ve o kadının o dar çevrede çocuklarının geleceği için susmayı tercih etmesinin anlaşılır olduğunu, bunun kolay bir şey olmadığını da ekliyordu. Bu da bir bakış açısı sanırım ama ne olursa olsun, bir annenin el alem yüzünden çocuğunu ve kendi onurunu koruyamaması, içinde bulunduğu çaresizlikten başka ne olabilir? 

Günümüzde yaşanan bazı taciz olaylarını aktarırken, bu vahim olayları karşılama şeklimizin de en az bu olaylar kadar tehlikeli bir hal aldığını eklemek isterim.
Ne yazık ki sık yaşanan olaylar istemesek de, sonuna kadar kınamaya devam da etsek duyarsızlaşmamıza neden oluyor.   

Bir Müftü düşünün, on iki yaşında öğrencisi olan kız çocuğuna mesaj atarak taciz ediyor. Tutuklanıp 69 gün sonra salıverilen Müftü İshak Yıldırım’ın daha sonra vaiz olarak atandığı öğreniliyor. 

Neresinden tutsan elinde kalan bir durum.

Müftü Bey, bir ortaokulda din dersi vermeye başlıyor. Dersine girdiği on iki yaşındaki kız çocuğuna mesajla; “Senden çok hoşlanıyorum, seninle daha çok vakit geçirmek istiyorum. Seninle olmak bana iyi gelecek.” gibi sözler yazıyor. Müftünün telefonundan bu mesajın gönderildiği kanıtlanıyor. Müftü verdiği ifadede; “mesajı eşim atmış” diyor. Savcılık eşinin ifadesini almadı mı acaba? İşin bu yanından hiç bahsedilmiyor. O kadının yerinde olmayı kim isteyebilir ki. Çevre baskısını bir yana koyarsak, eşinin ve kendi yakın çevresinin baskısı altında olması muhtemel. Her şeye rağmen, “Mesajı ben atmadım” diye haykırmasını ne çok isterdim. Her ne kadar çıkıp konuşacak cesareti göstermese veya eşine inanıyormuş gibi yapıp, onun yanında görünse bile o telefondan o mesajı kimin attığını İkisi de biliyor. 

Müftü 69 gün sonra tahliye edildikten sonra, belki gönül koymuş, kalbi kırılmış olabilir diye düşünmüş olacaklar ki gönlünü almak için vaiz olarak görevlendirmişler. Ne kadar güzel!  Vatana ve millete hayırlı uğurlu olsun.

Böyle bir din adamı cemaate ne anlatır, nasıl yol gösterir bilmiyorum. Bu arada mesleğini hakkıyla yapan din adamı ve öğretmenlerimizi tenzih ediyorum.
***
Yazmakla bitmeyecek ve her gün yeni bir haberle sarsıldığımız kız veya erkek çocuk ayırmayan, taciz ve tecavüz olayları karşısında söyleyecek söz bulamıyoruz.
Bir diğer olay, öğretmenin sekiz kız öğrencisini istismar ettiği olayı. Açılan davanın ilk duruşması yapıldı ve sanık tutuksuz yargılanırken, ev hapsi cezası da kaldırıldı…
***
15 erkek öğrenciye 8 yıl süren cinsel istismar skandalı. Okul müdürünün 15 erkek öğrencisine 8 yıl süren cinsel istismar olayı ortaya çıkıyor. Tutuklanan öğretmenin 219 yıla kadar hapsi isteniyor…
***
Bu olaylarda en mühim olan şey hukuki yaptırımlar. Taciz tecavüz hele de bir din adamı veya bir öğretmen tarafından yapılmışsa, topluma kötü örnek teşkil etmesinden dolayı bu tür suçluların cezası iki üç katına çıkarılması gerekirken, adeta ödül verircesine terfi ettirmek veya başka görevlere atamak hangi ahlaka, hangi akla sığabilir…