Sadullah ÇAĞLAR


OSKAR ÖDÜLLERİ VE HİNDİSTAN

Sadullah ÇAĞLAR


Sinema dünyası okyanustur. Seyirci bu okyanusta bir damla... 
Bu sonsuz beyaz perdede bazen Paris’te Victor Hugo’nun Notredam’ın kamburu Osimada’nın çingene güzeli Esmeralda'ya olan gizli aşkını seyreder, korkunç çirkin adamın aşkına hayran kalırsınız. 
Sonra Nil'de nehir gemisiyle akşam gezisine çıkıp, palmiyeler arasından mehtabın, estetik doğunun gizemli gecesi sizi büyüler. 
Büyük İskender, Doğu Seferi'ne çıktığı zaman hocası Aristo, “Neden Mısır’a gitmek istiyorsun? Aleksander? Batı sana yetmiyor mu?" diye sorar. 
“Hayır, ben Doğu'nun esrarlı dünyasını görmek istiyorum.” 
Roma dendiği zaman aklınıza aşk çeşmesi gelir. Havuza para atar, bir dilekte bulunursunuz. Sonra Newyork’a yolunuz düşer, 5. Cadde’de ışıklı dünyayla karşılaşır; tiyatrolar, büyük kitapevleri ve muhteşem Odeon sinema ve kültür sarayı, bütün sanatçıların uğrak yeri okyanusta gezimiz sürer. Esrarengiz ülke Hindistan, Hintli Mihrace'nin sevgilisine yaptırdığı özel mezar Taç Mahal, sefaletin acımasız kenti Kalküta'da iskelet olmuş insan manzaraları ve açlık ülkesi sömürgeciliğin simgesi İngiltere, sisli Londra. Taymis Nehri’nin üstünden geçen Waterloo Köprüsü, görkemli Viktorya İstasyonu. 1941 yılında sinema dünyasında olay yaratan Waterloo Köprüsü filminin unutulmaz oyuncusu Vivien Leight ve Robert Taylor’ı hayal edersiniz. 
İkinci Dünya Savaşı'nın bedelini estetik güzel kız, canıyla ödemişti Waterloo Köp- rüsü'nde. 
Geçtiğimiz yıllarda Hollyvvood'da sinemanın Oskar ödülleri dağıtıldı. Oskar ödüllerini İngiliz yönetmenin yaptığı filmin yönetmeni başta oimak üzere filmin tüm Hintli oyuncuları çocuklar şaşırtıcı rolleriyle kazandılar. 
Hindistan sineması anıldığı zaman, unutulmaz Raj Kapoor’un Avare şarkısında çizdiği Hindistan panoraması akla gelir. 
Avare filmi bir anda Hint sinemasını dünya genelinde şöhret yaptı. 
Aslında Hint sinemasının geçmişi vardı.  
Çocukluk yıllarımda 1948 dönemiydi. Büyük İskender filmini hatırlarım Aleksander rolünde Avare filmindeki Hakim Mithat oynamıştı. Sonra efsane aşk Emir'in Kızı Leyla filmi o süreçte olay olmuştu. Amerikan sineması geçmiş yıllarda, özellikle Kızılderili yani Apaçileri hep vahşi yaptı, beyaz adamı kahraman. Biz, yerlileri öldürdükleri zaman askerleri alkışlardık. 
Gazetelerde ilginç haber dikkat çekiciydi: amerikan yönetimi, Kızılderili reis Gero- nimo'dan özür diledi. 
Amerikan kıtasının yerli halkı Kızılderililerdi. Kıtanın sahibi olan halk, süreç içinde teknikte geri kaldı. Uzun yıllar soykırıma uğrayan yerli halk, savaşlarda tekniğe yenildi. 
Kızılderili reis, bir gün acılarını şöyle dile getirdi: "Beyaz adam bize medeniyeti getirecekti, oysa bize zulüm getirdi. Doğa güzelliğimizi yok ettiler, nehirlerimizi kuruttular. Kuşlar yok oldu. Dağlardan sularımız akmaz oldu. İnsanlarımız öz kimliklerini, ana dillerini unuttular. Beyaz adam bizleri kendilerine benzetti. Bizlerin kahramanı beyaz efendilerdi. Yerli halklar, yani siyah zenciler, Hintliler vahşiydi." 
Hiç unutmadığım, sömürgeciliği teşhir eden bir film vardı: Gungadin Fedailer Alayı. Aslında Mahatma Gandi'den çok seneler öncesi Hindistan’da bağımsızlık mücadelesi vardı. Filmin ilginç yanı, İngiliz işgalci ordusunda Hintli bir asker var. Ayak işlerini gören Hintlinin tek merakı borazancı olmaktır. Bir gün isteğine kavuşur. Hintli yurtsever direnişçiler ingilizlerin kışlasına saldırı hazırlığı yapıp, baskın yapacakları zaman, borazancı yüksek kuleye çıkıp boonu vururlar. Biz seyirciler Gungadin'in ölüm sahnesine ne kadar üzülmüştük. Kendi halkına ihanet öden adam, bize göre bir kahramandı. 
Amerikan sineması çağa göre sürekli kendini yenileyen bir yapıydı. 
Hangi ülkede yetenek varsa, kapılarını ona açmıştı. Örneğin Hollyvvood’un tüm oyuncuları genelde İngiliz asıllıydı. Neden? Çünkü İmparatorluğun geçmişinde Sheakespear'in tiyatro geleneği vardı. Mesela Mısırlı aktör Ömer Şerif, Doktor Jivago filmiyle dünya genelinde meşhur oldu. Ama Ömer Şerif, Doktor Jivago olarak kaldı, kendini aşamadı. Marlon Brando, neden efsane oldu? Her yeni filminde, yeni bir kimlik sergiledi. Napolyon'un sevgilisi Desire filminin son sahnesinde savaşı kaybettiği zaman sevgilisine, “Kılıcımla dünya genelinde tek bir ulus, tek bayraklı bir millet yaratacağım diye savaştım. Büyük hayalim yenilgiyle son buldu” der. 
Napolyon rolünde Brando, sanki tarihteki adamdı. 
Hollyvvood’daki büyük aktörlere baktığımız zaman, daha çok politik sanatçılar kalıcı oluyorlar. Oskar ödülü olan Sean Penn daha çok politik filmlerde oynadığı için öne çıktı. 
İngiliz tiyatro ve sinemasının Oskarlı oyuncusu Lawrence Oliver, Sheakspear’in Kral Lear filminde, “Krallığımı ve mülkümü sağlığımda paylaşmamakla ne kadar yanlış yaptığımı çok geç anladım. İktidar hırsı, çocuklarımı bana düşman etti. Hepsi ben ölmeden beni canlı mezara koydular." 
Evet, sinema evrensel bir dünya üniversitesi; seyircilerse onun öğrencisidir.