Neredeyse yarım asırdır hak mücadelesinde yer alan İnsan hakları derneği 17 Temmuz 1986 yılında aralarında tutuklu-hükümlü yakınları, yazar-gazeteci, hekim, hukukçu, mimar- mühendis ve akademisyenlerin yer aldığı çeşitli meslek gruplarına mensup 98 insan hakları savunucusu tarafından kuruldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı iklimin etkisiyle kurulan dernek 39 yıldır aynı kararlıkla hak mücadelesinde yerini almaya devam ediyor.
12 Eylül darbesi sonrasında başta anayasa olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin hukuka aykırı uygulamalarla baskıcı –otoriter bir rejim haline dönüşmesi, işkence ve kötü muamelenin artmasını neden oldu. İnsan hakları derneği hak ve özgürlüklerin barış temelinde korunması fikriyatına sahip duyarlı insanları harekete geçirmek ve toplumsal duyarlılığı oluşturmak için kuruldu. Hak ihlallerinin meydana geldiği hapishaneler, kolluk birimleri başta olmak üzere tüm toplumsal alanlarda tespitler yapıp, sürecin olumlu sonuçlanması için katkılarda bulundu ve bulunmaya da devam ediyor.
Siyasi iktidar ne mevcut yasaların tanıdığı hak ve özgürlüklerin kullanılmasına nede uluslarası sözleşmelere uygun davranıyor. Hatta kadınların yaşam güvencesi İstanbul sözleşmesinden çıkmak için hukuki süreç yürüterek, yasalarımız da karşılığı olan 6284 sayılı yasayı uygulanmaz hale getiriyor İfade özgürlüğünün sınırlarını siyasi iktidarın sınırları belirliyor. Söz söyleyen, görüş bildiren, yol açan insanlar yazdıkları, çizdikleri, beğendikleri düşüncelerden dolayı suçlu muamelesi görerek ya tutuklanıyor ya da adli kontrol tedbirleri ile seyahat özgürlüğü kısıtlanıyor.
Yaşlı insanların şehir efsanesi vardır. Biz gençken buralar hep dutluktu. Biz mesleğe ilk başladığımız zamanlarda Yargıtay’ın hakaret ile ilgili bir kriteri olurdu. Her söylenen söz hakaret olmazdı. Söylenen sözün toplumda kişiyi aşağılayan niteliğini olması gerekirdi. Bilgi edinme hakkı kapsamında sorulan “Diploma nerede?” sorusu dünyanın hiçbir hukukunda hakarete tekabül etmediği buralar dutlukken bizde de etmezdi.
Dönemin başbakanı Nihat Erim hakkında halk ozanı Mahsuni Şerif bir türkü yazar. ‘Erim erim eriyesin’ dizelerini içeren türkü nedeniyle Mahsuni Şerif tutuklanır. Duruşmaya başbakanın ifadesi gelir. “Bir halk ozanı başbakanı sevmek zorunda değildir. Şikayetçi değilim” der ve Mahsuni Şerif tahliye olur. 1990’lı yıllarda dönemin başbakanı Erdal İnönü, Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Süleyman Demirel hakkında çıkan karikatürleri Bedri Koraman üç kere daha çizmek zorunda kalır. Çünkü siyasiler imzalı birer suret ister. İfade özgürlüğünün bugün geldiği noktada tarihin en güzel iki örnekleridir.
İfade özgürlüğü hak ihlallerinin tespiti açısından hayati öneme sahiptir. Bu dönemlerde birçok hak savunucusu yanında İnsan hakları derneği de konuşmaya devam ediyor. Hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı yer hapishaneler ve belki de bu dönemde en çok söz kurmayı gerektiren kurumların başında geliyor. Türkiye hapishanelerinde tespit edebildiğimiz kadarıyla 161’i kadın ve 125’i erkek olmak üzere en az 1412 hasta mahpus bulunmaktadır. Ağır hasta mahpus olarak tariflenebilecek 335 kişiden 230’u tek başına yaşamını idame ettiremiyor ve 105’inin desteğe ihtiyacı var. 188 mahpusun ise sürekli kontrol edilmesi gerekiyor. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de 25.02.2025 tarihi itibariyle 264 kapalı ceza infaz kurumu, 98 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 Çocuk Eğitimevi, 12 Kadın Kapalı, 8 kadın Açık, 9 çocuk ve gençlik kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 395 ceza infaz kurumu bulunmaktadır. Kurumların kapasite ise 299.940 kişiliktir.
Yine Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 03.03.2025 tarihli istatistiklerine göre 395 kapalı ve açık hapishanelerde 398.694 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Kalıcı barışla sonuçlanmasını beklediğimiz bir çözüm süreci yürütülüyor. Hasta mahpuslar başta olmak üzere farklı seçenek yaptırımlarla mahpusların tahliyesinin sağlanması, insani yaşam koşullarının sağlanması sürecin olumlu adımlarından biri olacaktır.
Barış gibi bir hayalimiz var. 39 senedir insanların acılarına tanıklık ediyoruz. Artık özgür günlere, özgür insanlara tanıklık etmek istiyoruz. Gözlemcisi de olduğumuz barışı 40. yaşımızda türkülerle, halaylarla kutlamak için gün saymaya başladık bile. Türkiye halkları bunu çoktan hak etti.