Müslüm KABADAYI


Köy Enstitüsü Toplantısı ve İki Öğretmenin Aşkı

Müslüm KABADAYI


Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nü, komşu köyümüz Kandul'dan (yeni adı Aslanyazı) bu okula gidip Sağlık Kolundan mezun olarak bizim köye atanan Mehmet Yanık amcamızdan duymuştum. Bizimkilerle köyde komşuluk yaptıkları için başka yerlerde görev yaptığında da zaman zaman görüşürlerdi. Oğulları sevgili Hanifi Yanık'la da daha sonraki yakınlarda dost olmuş, Antakya'da aynı okulda öğretmenlik yapmıştık.

Mehmet Yanık amca, 1969'da bize geldiğinde Hasanoğlan'daki eğitim ortamını anlatırken ben ilkokul çağımdaydım. Onun okuldaki müzik odalarının ses yalıtımından, kütüphanesinin zenginliğinden, anfi tiyatrosunda yaptıkları gösterilerden, revirinde yaptıkları sağlık eğitiminden, öğretmenleriyle yaptıkları toplantılardaki anekdotları ballandırarak anlatmasından o kadar etkilenmiştim ki, iki yıl sonra kendimi Düziçi İlköğretmen Okulu'nda bulmuştum. Bu okuldan mezun olanlar, öğretmenlik başta olmak üzere hayatın birçok alanında başarılı olmalarını “Düziçililik ruhu”na bağlarlardı. Bu okula girmemin üzerinden 54 yıl geçtiği halde o ruhu bilincimin derinliklerinde taşımaya devam ettiğim yakınlarım ve arkadaşlarım tarafından söylenir. Peki o "ruh" nedir? 17 Nisan 1940'ta çıkarılan Köy Enstitüsü Kanunuyla ülkenin her bölgesine hitap edecek biçimde planlanıp açılan 22 Köy Enstitüsü'nde uygulanan "üretim içinde eğitim" olarak kodlayabileceğimiz yaratıcılık ve üretkenliği teşvik eden eğitimdir. Bizim okuduğumuz okul da 1940'ta açılan Düzici Köy Enstitüsü'nün devamıydı. Programda ve yapılanmada bazı değişiklikler olsa da o "ruh” bizlerin bilincine kazınıyordu. "Elimde olsaydı tüm dünya okullarına 'insanın insanı sömürmesi' diye bir ders koyardım." diyen ve Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakki Tonguç'un bilincinde taşıdığı eşitlik ve yurtseverlik bilinciydi içimizde yeşeren o ruh. Bu bilinci 65 yaşında da harlanan bir enerjiyle taşımanın mutluluğunu taşıdığım için şeker hastalığı başta olmak üzere her zorlukla mücadele ederek yol aldığımı söyleyebilirim.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün yapılarını ilk kez 2005'te görmüştüm. Antakya'da da öğretmenlik yapmış, Düziçi mezunu büyük şairimiz Ali Yüce'yle dostluk kurmuş olan Abdullah Özkucur Hocamızın rehberliğinde buradaki yapıları gezerken, kendisinin Yapı Kolu'nda neler öğrendiğini, bu mekanlardaki anılarını dinlemekten sevinç duymuştum. O, Yüksek Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarında olup "Öğretmen Olacağım", "Köy Enstitüleri Destanı" ve "Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü" kitaplarında bu gerçeği ayrıntılarıyla işlemiştir. Onu ve üretici-yaratıcı eğitimleriyle toprakları emeği geçen tüm Köy Enstitülü öğretmenlerimizi saygı ve özlemle andığımı belirtmek isterim.

20 yıl sonra Hasanoğlan'a gidişimin nedeniyse, 19 Nisan'da burada yapılan Köy Enstitüleri Toplantısı'ydı. Eşim Sevda ve kızımız Evin'le katıldığımız, üç oturumdan oluşan sempozyum burada Elmadağ Belediyesi tarafından yapılan Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi'nde yapıldı. "Sempozyumda, Enstitülerin hangi koşullarda doğduğu, kız öğrencilerin deneyimleri ve yeni bir cumhuriyete aktarılacak deneyimler üzerine oturumlar gerçekleştirildi. Köy Enstitüleri deneyimini geleceğe taşımak için planlı devletçiliğin yeniden yaratılması, teknik ve akademik eğitimi birleştirecek pedagoji üzerine daha kapsamlı çalışmalarla gelecek yıl buluşulması çağrısı yapıldı."
.....
İlk oturumun konusu "Köy Enstitüleri Hangi Koşullarda Doğdu?"ydu. Bu oturumda Prof. Dr. Oğuz Oyan Hocamızın yaptığı sunum, Cumhuriyetin ilk döneminin sosyo-ekonomik değerlendirmesiydi, bir bakıma dönemin ekonomi politiğini ortaya koyuyordu. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren feodal yapıya, toprak ağalığına karşı tasfiye yerine uzlaşmayı tercih etmesi nedeniyle Köy Enstitülerinin kapatılmasını gerçekleştiren düzene yol verdiğini, istatistiki verilerle açıklayan Oğuz Hocamızın bu sunumu oldukça öğreticiydi. Kendisine teşekkür ediyoruz.

İkinci oturumun başlığı "Kız Öğrenciler ve Kız Enstitüleri”ydi. Hacettepe Üniversitesi hocalarından Dilek Gözütok'un Cumhuriyet Döneminin kız eğitimi tarihinden fotoğraflarla verdiği bilgiler, belleğimizdeki boşlukları giderdi. Üniversite eğitim-öğretimimi tamamladığım Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin yan tarafındaki Zübeyde Hanim Olgunlaşma Enstitüsü'nün ilk adinin İsmet Paşa Kız Enstitüsü olduğunu orada öğrendim. Anladığım kadarıyla Kız Enstitüleri, Köy Enstitülerinin bir versiyonu olarak ülkemizin aydınlanmasına önemli katkılarda bulunmuş. Bu oturumda ikinci konuşmayı yapan Nevin Kaygusuz Apaydın'ın örneklediği Sıdıka Avar'ın “Dağ Çiçekleri” kitabından çok etkilendiğimin altını çizmek isterim. Türkiye eğitim tarihinin bir damarını iyi kavramak ve Elazığ'daki Kız Enstitüsü'nde yirmi yıl çalışan Sıdıka Öğretmen'in, kimi kendini beğenmişlerin “dağ ayısı” diyerek alay ettiği köylü kızların aslında bu okullarda eğitilerek nasıl “dağ çiçek"ine dönüştüklerini anlattığı bu kitabı okumak şart oldu. Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda okuyup öğretmenlikte önemli çalışmalara imza atan Zarife Sakarya'nın okul anıları da renk kattı bu oturuma.

Üçüncü oturum, "Köy Enstitüleri'nden Yeni Cumhuriyet'e Aktarılacak Deneyim ve Gelecek Toplantılardan Ne Bekliyoruz?" başlığından oluşuyordu. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı başkanı Erdal Atıcı dostumuzun oturum başkanlığında Nazlı Somel ve Onur Seçkin hocalarımızın yaptığı sunumlar da oldukça bilgilendiriciydi. Özellikle yeni kuşağın Köy Enstitülerine ilgi duyması ve buradan öğrendiklerini güncelleyerek yaşamlarına aktarmaları için toplumsal bir eğitim hareketine duyulan ihtiyacı vurguladılar. Onun için önümüzdeki yıl yapılacak sempozyumda bu amaçla atölyeler kurulması önerildi. Forum bölümü de renkliydi. Söz alanlar hem deneyimlerinden hem de yapılması gerekenlerden söz ettiler. Biz kadın öğretmenimizin 1940'larda Türkiye nüfusunun %85'i köylerde yaşıyordu, şimdiyse oran tersine döndü. Dolayısıyla kentlere yönelik bir model geliştirmek gerektiğini söylemesi üzerine ben de "Köy Enstitüleri programını güncelleyerek Çağdaş Kent Enstitülerini hayata geçirmeliyiz. Önümüzdeki yıl bu amaçla bir sempozyum düzenlenmesini öneriyorum." dedim. ODTÜ, Hacettepe vd. üniversitelerden gelen öğrenciler sempozyumdan çok şey öğrendiklerini, okullarında bunları öğrencilerle paylaşarak yol almak istediklerini vurguladılar. Bu toplantılara daha çok gencin katılımıyla ilgili çalışma yapılmasını önerdiler. Forumun tek çocuk konuşmacısı Evin Kabadayı da okullarda eşitlik sağlanmasını, öğretmenlerin yüksek ücret almasını ve öğrencilerle daha çok ilgilenmelerini istedi. Katılımcılar tarafından alkışlandı. Doğrusu bu toplantıyı düzenleyen kurumların oturumlardan ve forumdan çıkan mesajlar, yapılması istenilen öneriler doğrultusunda gecikmeden bir araya gelerek bir planlama yapmaları önem kazanıyor.
Programın son bölümü, Hasanoğlan Öğretmen Okulu'ndan mezun ve buralı olan Ali Kınacı Öğretmen'in kılavuzluğunda Yüksek Köy Enstitüsü yapılarını gezmekti. Isparta Gönen Köy Enstitüsü tarafından yapılan binadan başlayarak dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'le ilköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un buraya geldiklerinde kaldıkları binayı, ahşap atölyesini, kundura ve terzi bölümünü, anfi tiyatroyu, kütüphaneyi, müzik bölümünü, sinemayı, hamamı gezdik. Buraların her biriyle ilgili Ali Öğretmen'in anlattıklarını buraya aktarmak yerine Mimar Mualla Eyüboğlu tarafından planlanıp yaptırılan açık hava tiyatrosunda hepimizi heyecanlandıran, güldüren ve düşündüren iki Köy Enstitülünün aşk ve evlilik hikayesinden söz etmek istiyorum.

Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü'nden mezun olup buraya gelen Talip Apaydın ile Kars Cılavuz Köy Enstitüsü'nden mezun olup Yüksek Köy Enstitüsü'ne gelen Halise Sarıkaya'nın aşkları... Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, diğer Köy Enstitülerinden mezun olup sınavı kazanarak gelenlerin kendilerini belli bir alanda uzmanlaştırdıkları gibi daha zengin bir kültürlenme atmosferinde yaşamalarını da sağlar. Bu atmosferi yaşayanlardan biri de Pazarören Köy Enstitüsü'nden mezun olup buraya gelen ve daha sonraki yıllarda yazarlığı, yayıncılığı ve TiP milletvekilliğiyle bilinen Yusuf Ziya Bahadınlı'dır. Burada Ruhi Su, Sabahattin Eyüboğlu, Mualla Eyüboğlu vd. çok önemli kişiler hoca olarak görev yapmışlardır. Mimar Mualla Eyüboğlu'nun yaptığı amfi tiyatroda oyunlar oynayan Talip Apaydın'la Halise Sarıkaya birbirlerine aşık olurlar. Ancak bunu dile getiremezler. Tabi o zamanki geleneklere göre böyle bir cesareti erkeğin göstermesi beklenir. 1946'da Hasanoğlan'daki açık hava tiyatrosunda İsmet Paşa'nın da seyircisi olduğu Gogol'un "Bir Evlenme Oyunu"nu oynarlar ama kendi evlenme isteklerini dile getiremezler. O yıl okulu bitiren Talip Apaydın, Kars Cılavuz Köy Enstitüsü'ne Türkçe ve Müzik Öğretmeni olarak atanır. Aşık olduğu insanın mezun olduğu okulda çalışırken neler hissettiğini bir düşünelim…

1947'de Halise Hanım, Yüksek Köy Enstitüsü'nü bitirip Yozgat'a atanır. Bunun üzerine Talip Apaydın'ın aklına ilginç bir fikir gelir ve Yozgat Milli Eğitim Müdürüne bir mektup yazarak, Halise Öğretmen'ï sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini ama kendisini ifade edemediğini belirtir. Halise Öğretmen'in de kendisini sevip sevmediğini, evlilikle ilgili düşüncesini kendisine sormasını ister. Mektubu okuyan Müdür, büyük bir duyarlık göstererek Halise Hanım'ı çağırtır ve “Talip Apaydın senin arkadaşın mı?" diye sorar. “Evet” yanıtını alınca, “O seni sevdiğini ve evlenmek istediğini söylüyor. Sen de onu seviyor musun?" der. "Evet" yanıtının peşinden "Evlenmek istiyor musun?" sorusunu yöneltir. Aldığı olumlu yanıtı da mektupla Talip Öğretmen'e bildirir. Buna çok sevinen Apaydın, Halise Öğretmen'e duygulu bir mektup yazar ama kesin dille evlilik isteğini yazmaz. Bunu sezen Halise Öğretmen, tek cümlelik bir yanıt yazar: "Cesur ol!" Bunun üzerine cesaretini toplayan Talip Öğretmen isteme işini halledince Yozgat'ta Halise Hanım'ın çalıştığı okulda, dönemin Yozgat Valisi İhsan Sabri Çağlayangil'in katılımıyla (1970'lerde Dişişleri Bakanı olur.) düğünlerini yaparlar. Böylece Hasanoğlan'da başlayan sevda, Yozgat'ta aşkla evliliğe dönüşür.

Bu Köy Enstitülü iki büyük eğitimciyi 2003'te Ankara'daki Emek İşhanı'ndaki Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı'nda tanıdım. Mahmut Makal, Ali Dündar, Mustafa Aydoğan, Osman Bolulu vd. Köy Enstitülü öğretmenler, şair ve yazarlar gibi... Onların sevdasının Köy Enstitüsü ruhuyla nakışladığını, evliliklerinin üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçtiği halde, fark etmiştim. Talip Hocamızla en son ölmeden bir yıl önce 2013'te söyleşmiştik. Ali Kınacı Hocamızın kendine özgü üslupla anlattığı bu aşk hikayesi de sempozyuma katılan herkesin derin belleğine nakşoldu. O uzun ömürlü sevdaların yeniden çoğalacağı Toplumcu Kent Enstitülerini kurmak azmiyle Köy Enstitülü tüm öğretmenleri saygıyla anıyoruz.