Dünyanın ve ülkemizin en zengin tabiatına sahip Hatay coğrafyası iklimi ile ve sadece Amanos dağlarında yetişen yüzlerce endemik bitkisi ile doğanın tüm güzelliklerini bağrında taşır.
Ülkemizin hiçbir bölgesinde kentler bu kadar dağa yakın değildir. Şehre öyle yakın ki Belen yaylasına 15 dakikada ya da Sarımazı’ya 10 dakikada ulaşabilirsiniz.
Örneğin Amanos dağında bulunan Atik yaylası sisler içindedir ve adeta İsviçre Alplerinde gibi hissedersiniz. Asırlık çınar ağaçları ile kuşanmış tabiat harikası içinde Atik yaylası mükemmel bir suya sahiptir. Çevreyi süsleyen elma bahçeleri, yüksek dağ yamaçları ile yükselen bulutlarla süslü dağın eşsiz manzarasına bakıp kahvenizi yudumlarken doğaya hayranlık duyarsınız. Kışın ise çok şaşırtıcı bir şekilde beyaz karla donanır.
Geçmiş yıllarda Atik dağı eteğinde eski bir hastane vardı. Ama şimdi bu antik bina geçmişte kaldı. Çocukluk yıllarımızın Atik yaylasını hep özlerim ve dağlardan gelen pınar suyunu hep hatırlarız.
Belen yaylası tarihi bir geçit yolu olup tüm bölgeyi etkiler. Belen bir zamanlar çok şendi. Derebahçe mahallesinin meyveleri çok meşhurdur. Bu meyveler her gün atların üzerinde Belen’e evlerin önüne kadar getirilirdi.
Belen’e dağ köylerinden gelen altın sarısı gibi üzümlerin hiçbir yerde benzeri yoktu. Belen’in pekmezleri eski tadı kalmasa da hala güzeldir. Ama o güzelim üzüm bağları kurudu. Yeniden ekim yapılsa da bağların eski güzelliği kalmadı. Peki bağlar neden kurudu?
Tarihi Amik gölünün kurutulması sonrası bütün çevredeki bağlar bozuldu. Soğukoluk ve Nergizlik köyleri dahil gölün kurutulması iklime zarar verdi ve bağların kurumasına yol açtı. Çünkü genel olarak yakın dağlardaki tüm yer altı su kaynakları etkilendi ve daha önemlisi gölün nemi çok faydalı idi.
Belen bir şenlikti demiştik. Akşamları genç kızlar en güzel elbiselerini giyip tarihi Abide'ye doğru yürüyüşe çıkardı. Belen’in eşsiz Derebahçe mahallesinde su değirmeni çevresinde akarsular yanında Harbiye Şelaleleri gibi bol sular vardı ve insanlar buraya pikniğe gelir neşeli müzik sesleri etrafı sarardı. Harbiye’den farkı yoktu.
Belen’de akşamları müzik ve eğlence yapan dört tane saz evi vardı. Akşam sonrası saz evlerinde fasıl başlar, sanatçılar klasik Türk müziğinin duygu dolu şarkılarını okurlardı. Örneğin ‘Bir ihtimal daha var o ölmek mi dersin’ ya da ‘Niçin baktın bana öyle aşık mısın yoksa söyle şimdi'. Günümüzdeki gibi arabesk yoktu. Kıymetli besteler okunurdu. Belen’in bir diğer özelliği tarihi hamamı Atik suyu ile çok güzel idi. Çocukluk yıllarımda annem ile bu hamama gitmiştim. Öğleden sonraları kadınlara özeldi. Ben de küçük olduğum için annem ile beraber giderdim. Bir gün hamama gittiğimizde çok güzel bir kadın geldi. Saçları beline kadar uzundu. Çocuk olamama rağmen etkilendim.
Hani bir şarkı var ‘görülmemiş devri Yusuf’tan beri böyle bir güzel, kaşı güzel kendi güzel’ siyah gözleri çok etkileyici idi. Aradan yıllar geçtikten sonra bu güzel kadının saz evinde şarkı söylediğini ve adının Ofis Muazzez olduğunu öğrendim. Güzelliği dillere destan kadını yıllar sonra sürpriz şekilde arkadaşlarımla İskenderun’da meşhur Rita Bar’da gördüm. Acaba o mu diyerek merak ettim çünkü aradan yaklaşık yirmi yıl geçmişti. Sonra garsonu masaya çağırarak kadının adını sordum ve ona bir demet çiçek yollayarak masamıza davet ettim.
Masamıza geldiğinde ayağa kalkarak selamladım ve tekrar ona kırmızı bir gül verdiğimde 22 yaşında idim. Kadın aradan yıllar geçmesine rağmen hala çok güzeldi. Bana ‘Siz kimsiniz delikanlı’ diye sordu, ‘Hanımefendi yıllar önce sizi Belen’de görmüştüm ve çok etkilenen bir hayranınızım’ dedim ve ‘Ne güzel bir tesadüf, beni yıllar öncesine götürdünüz, hafızanız çok sağlam’ dedi. Bana göre ileri yaşına rağmen hala çok güzeldi. Garsonu çağırarak masayı donatmasını ve şampanya getirmesini söyledim. O şampanya içerken hayranlıkla onu izledim. Ayrıca o dönem moda olan kokulu sigara ikram ettim.
Ben de rakı içiyordum. Hanımefendiye sordum ’Merak ettim, yıllar sizi yıpratmamış bir evlilik yaptınız m' ‘ Muazzez hanım, ’Evet çok gençken talihsiz bir evlilik yaptım. İki çocuğum olmasına rağmen eşimin kıskançlığı sebebi ile tartıştık ve ayrıldık. Çocuklarımı alıp yeni bir hayata başladım’. Evet beklenmedik bir sürprizle Ofis lakaplı Ofis Hikmet hanımla karşılaşmıştım.
Belen de bir dönem Halk Evleri vardı. Çocuk olmama rağmen orda kitap okumaya giderdim. Okuma tutkum beni etkilemişti. O sıcak havalarda bile İskenderun’a gazete almaya giderdim.
1951 yılında sürpriz bir sanatçı gelmişti Belen’e. Bu yeni genç sanatçı henüz sahnelerde tanınmıyordu sadece radyo konserlerinden biliniyordu. Bu yeni sesin sahibi Zeki Müren idi. Peki neden gelmişti Belen’e? Bir şarkının bestekarı Belen’deki bir saz evinde klarnet çalıyordu. Zeki Müren bu bestekar Dramalı Hasan’ın eseri olan ‘Baharın güleri açtı, yine mahsundur bu gönlüm’ adlı eserin telif haklarını satın almaya gelmişti. Eseri plak yapmak istiyordu.
Evet, Belen bir zamanlar şenlikti.