Meral Tabakoğlu TOKSOY


FARKLILAŞMAYA VAR MISINIZ?

Meral Tabakoğlu TOKSOY


1989 yapımı “Ölü Ozanlar Derneği” filmini sanırım çoğumuz izlemiştir. Çok eski bir film olmasına rağmen, bugün izlediğimizde: “İyi ki artık böyle şeyler yaşanmıyor diyemiyoruz. Çünkü günümüzde de örneklerine rastlayabildiğimiz bir konu. 
Filmin verdiği mesaj ve Robin Williams’ın her zaman olduğu gibi muhteşem oyunculuğu sayesinde tekrar tekrar sıkılmadan izlemişimdir.
36 yıl önce çekilen filmde, edebiyat öğretmeni olan John Keating (Robin Williams) eğitim konusuna farklı açıdan bakan bir öğretmen. Bir zamanlar öğrencisi olduğu, çok disiplinli bir erkek okulu olan, “Welton Academy’de” öğretmen olarak göreve başladığında, kendi eğitim anlayışını çekinmeden uygular.
Baskı altında, sadece ders çalışmaya yönlendirilen öğrencilerini edebiyat ve şiirin büyülü dünyası ile tanıştırır. Özgürlük, hayatın anlamı, dünyayı tanımanın önemini öğrencilerine coşkuyla anlatır.
Beni çok etkileyen sahnelerden biri de öğrencilerini etrafına toplayıp, o babacan tavrıyla verdiği nasihatler…
O konuşmayı özet geçerek aktarıyorum: “Size kim ne derse desin çocuklar, sözcükler ve fikirler dünyayı değiştirebilir. Biz hoş olduğu için şiir okuyup yazmıyoruz. İnsan ırkının ferdi olduğumuz için şiir okuyup yazıyoruz. Çünkü insanoğlunun içinde coşkular vardır. Tıp, hukuk, mühendislik birer asil meslektir çocuklar. Ama şiir, güzellik, aşk, sevgi biz bunlar için hayattayız. Güçlülerin mizanseni devam ederken sen de birkaç dize katabilirsin…” 
Şiir gibi sözler değil mi?
John’un eğitim tarzı Welton Akademisinin prensiplerine uygun olmadığından, bunun bedelini işinden atılarak öder ama öğrencilerinin gönlüne bir kahraman olarak girmeyi başarır. John gibileri için asıl başarı da budur zaten. Birilerinin hayatına dokunup, yeni bakış açıları kazandırabilmek.
Eğer hayata bakışın, yaşam tarzın, belki de giyim kuşamınla normların dışına çıkıyorsan bunun diyetini ödemeye hazır olmak gerekiyor. Ya da bu düzenin bir parçası olup, boyun eğmeye...
Farklı ve yenilikçi kişilerin işi ne olursa olsun, kimilerine göre başarısından çok izlediği yol önem taşır. Bizlerin yapamadığı, belki de akıl etmediği şeyleri başkası yapınca haset ediyor olabilir miyiz? 
Yeni izlediğim bir diğer filim de 2024 yapımı yerli bir film. “Mukadderat” Nur Sürer’in başrolünü oynadığı, komedi, dram filmi. 
Eşini aniden kaybeden 65 yaşındaki Sultan’ın (Nur Sürer) hikayesi. 
Sultan, çevresinin çocuklarının ne diyeceğine aldırmayan cesur bir kadın. Yalnız kalmaktan korktuğu için eşini kaybedince evlenmeye kalkıyor ve olanlar oluyor. Oğlu, kızı, eşi, dostu herkes karşı çıkıyor. 65 yaşında bile kendi hayatı için karar alamamak ne kadar acı. Ama ne yazık ki gerçek. Sultan benim aklımdan geçenleri çocuklarına soruyor: “Babanız yerine ben ölseydim elinizle evlendirirdiniz babanızı.” 
Oğlu öfkeyle:  “Aynı şey değil.” diyor. Evet gerçekten de aynı şey değil, değil mi?
Daha kaç asır geçecek bilmiyorum. Birine reva olanın, diğerine olmadığı utancının fark edilmesi için. 
Çevrenizde eşini kaybeden kaç kadın evleniyor bir bakın. İstemiyor olanlar var ama istese de yapamayanlar ne olacak? El alem yüzünden kim bilir kaç hayat yaşanmadan bitip gitti.
Cesur olmanın, farklı olmanın bedeli çoğunlukla ağır olur ve maalesef filmin sonunda olduğu gibi gerçek hayatta her şey tatlıya bağlanmaz. Dedikodu kazanları kaynar kimseyi susturamazsın. Yaşına başına bakmadan, torun torba sahibi kadın…
Ne ahlaksızlığı ne de terbiyesizliği kalır. Ve ne yazık ki bunları yine hemcinsleri söyler… Oysa o sadece hayatının son deminde kendisi gibi olmak ister…
İyi bayramlar…