İnsanın var olduğu süreçten günümüze 2025 yılına kadar hep arayış içinde oldu. Kişideki arayış tutkusu yenidünya insanın evreni keşfetmesi sonucu eski gelenekçi güçler felsefenin getirdiği yeni insana karşı tavır aldılar.
Amerika’da köleliğin kalkması için mücadele verilen kölelik yasasının kalkması için getirilen yasaya ret oyu kullandılar.
Başkan Abraham Lincoln’ı tiyatroda Shakespeare’in Hamlet eserini seyrederken öldürdüler.
Lincoln köleliği kaldırmanın bedelini canıyla ödedi.
Galileo, dünya dönüyor diye yargılandı.
Edison, elektriği keşfetme aşamasında New York’u aydınlattığı gece şehir yeni bir dünyanın habercisiydi.
Büyük Gaz şirketleri Edison’u tehdit ettiler ama sonuç alamadılar.
Yenilikler halkın daha az çalışması, genel kültür ile ilgilenmesi, kitap okuması, kendine zaman ayırması nedeniyle önemlidir. Bu gelişmeler kapital düzeni rahatsız etti.
Radyo, televizyon, uçak, demiryolu, ulaşım tüm insanlık içindi.
Basın ve yeni keşifler daha çok aydınlanma için bilim adamları kendilerini ortaya koydular, Sokrat gibi.
Yenilikleri zaman içinde geriliğe yönelik getirmeyi planladılar. Öyle ki felsefede öne çıkmış, kültürde Goethe gibi marka bir ismi yaratmış olan Almanya gibi sanayi devrimi yapmış bir ülke, Nazizm yanlısı bir yönetime teslim oldu bu da yeni insanın yeniçağa geçişi önledi. Öyle ki körleşmeyi seçti.
İnsanlığın en önemli aşaması sorgulama idi. Bu tez unutuldu. Alman ve dünya halkları bu yanılgıyı çok ağır ödediler ve günümüzde savaşçı bir dünyaya dönüşme acı bir şekilde yaşanmaktadır.
Bu yaşadığımız dönemde, geçmişte yaşanan yanılgıların bedelini günlük olarak yaşıyoruz. Bu bedeli Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago, Körlük kitabında doğrulamış oldu.
Alman asıllı felsefeci Fransa vatandaşı Stephane Hessel geçmişte Hitler’e karşı mücadeleye katılmış, Almanya’da ölüm kampında kalmış sonrasında Nobel Barış Ödülüne aday olmuş politik bir kişilikti.
Hessel “Öfkelenin” adlı kitabında şöyle yazıyor; Mücadele etmek insan için bir anlamda toplumların kendini sürekli yenilikten yana yaratması demektir.
İnsanoğlu, tarihin akışını değiştirebilir. Bunu 1789’da başardı. Ben çok tarihli bir insanım ve politik kimliğimden dolayı ölüm kampında ölmeye çok yaklaştım ama nasıl oldu bilemiyorum, son anda kurtuldum.
Tek bir dünya hepimizin sınır tanımayan bir yurttaşlığın yolu açık, uzak değildir. Belki bir rüyadır ama rüyalar bir gün gerçekleşir yeter ki hayallerimiz ölmesin. Don Kişot’u unutmayalım o tek başına yel değirmenlerine saldırdı”.
Yine bir yazar olan Albert Bayet, Bilim Ahlakı kitabında, “Bana göre Alman Ulusunu başıboş bırakmayın bundan böyle ne kendine ne de başkalarına zarar vermeyeceğine emin olmadan ona bağımsızlık vermek gerekmez”.
Görünen o ki, Rusya-Ukrayna savaşında NATO adına Ukrayna’ya en çok silah gönderen devlet Almanya’dır. Aslında felsefe adamı Albert Bayet Almanya ile ilgili ileriye yönelik endişeleri zaman içinde haklı çıktı.
Müttefikler, Yalta konferansında Avrupa’nın geleceğini tartıştı. İngiltere, ABD, Almanya yeniden silahlanmalı diye kongreye öneri getirdiler. Sovyetler, Almanya savaş suçlusudur ve yargılanmalıdır tezine karşı batı Almanya’dan yana kullandı. Fakat ABD, İngiltere, Almanya ile gizli görüşmeler başlatmıştı. İtalyan lider, Hitlerin yakın dostu, savaş suçlusu Mussolini İngiltere’ye teslim olmak için koşarken partizanlar Mussolini’yi kuşatarak teslim aldılar. Genelde kapital sistem Yalta konferansında Atlantik Paktı bugünkü NATO’nun kuruluşuydu.
Evet NATO ile ilgili 1945 soğuk savaşın tohumları atıldı. Bu arada ABD Başkanı Roosevelt önemli bir açıklama yaptı. Müttefikler olarak önemli bir açıklama yaptı;
“Bizler müttefik olarak Almanya ile yaptığımız savaşın galibi değiliz. Bu mücadeleyi Kızılordu kazandı. Bu gerçeği konuşmak zorundayız”.
“Başkan Roosevelt bu tarihsel açıklaması sonrası öldü. Başkan Roosevelt’in ölümü tartışma konusu olmuştu. Roosevelt hastaydı ama ölümcül değildi”.
Atom bombası başkanın ölümü sonrası kullanıldı.
Şimdi Doğu Cephesi komutanı Mareşal Georgi Jukov başta olmak üzere, Moskova’yı terk edelim dediklerinde Sovyet lideri Stalin “Hayır, yoldaşlar başkentimizi ölesiye savunacağız.” der. Nazilere karşı direnen güçlerin bütün umudu Moskova idi. Bu umut gerçeğe dönüştü.
Yıl 1943, Bursa hapishanesi. Nazım Hikmet, sabaha karşı radyosunun başında Moskova’yı dinlemekte. Bütün cezaevi insanları yorgun, umutsuz ve derin uykuda. Sabaha karşı aniden bir çığlık, Nazım Hikmet haykırmakta; Almanlar savaşı kaybetti, Doğu Cephesinde Nazilerin teknik ordusu binlerce esir vermekte!
Aslında yenilmez denen güç, yenilmişti. Başarı bilim ve felsefenin eseriydi. Günümüzde Gazze’de elli bin ölü vererek ülkesini terk etmeyen Gazze halkını selamlıyoruz. Genelde zafer direnenlerin olacaktır ve Filistin halkı mutlaka kazanacaktır.
Alman asıllı Fransız felsefeci Stephane Hessel, haksızlığa karşı öfkelenin çığlığına katılıyoruz.
Yazımızı Başkan Roosevelt’in mesajıyla son verelim; “Özgür dünyanın kurtuluşunda, Sovyet halkına ve onun akılcı lideri Mareşal Stalin’e, demokrasi güçleri çok şey borçlu.”
Tüm gelişmelerin kaynağı ise 14 Temmuz 1789’da Fransa’da ilan edilen Cumhuriyet’tir, tüm insanlığa hayırlı olsun.
Kaynak: Marc Arnold-Forster’ın Savaşan Dünya kitabı