Bayram bitti. Kıyamet başladı. Kıyamet alametleri belirmişti. Koskoca Suriye’yi cihatçılara teslim ettiler. Esad gidecek, her şey düzelecek diyenler ve Esad giderse çok kazançlı çıkacağız diyenler derin hayal kırıklığı içinde. ABD-İsrail projesinin ara elemanları, kullanışlı unsurları ve piyonları olduklarını anladılar. Belki de hep biliyorlardı. Başkasının ikbal planından kendine avantaj devşirme fikri baştan sakattı zaten.
Plan tıkır tıkır işliyor diyor bazı kadrolu yorumcular. Planın nihai(bildiklerince) hedefi İran’dı. Stabilizasyon kavramını çok sık kullanıyorlar. Ne için, kim için soruları havada kalıyor. Libya mı, Irak mı, Suriye mi, Yemen mi stabil?
Yeni dünya düzeni tasarımları dinci, otokratik olduğu için korkutuyor. Dinci çünkü kendinden olmayanı yok sayıyor, yok olmalarını istiyor ve kitlesel imha planları hazırlıyor; yeryüzünde kimlerin yaşama hakkı olduğuna karar veren olmak istiyor. Kendini “seçilmiş” ilan ediyor. Otokrat çünkü seçimle işbaşına gelmiş ama seçimle gitmekten korkuyor. Yargıyı ve kolluk kuvvetlerini muhalefetin sindirilmesi için kullanıyor. Kitlelerin demokratik haklarını kullanmalarının önünü tıkıyor. Basını, yalan ve iftira üretim hanesi haline getiriyor; bilimi eğitimin özünden sıyırıyor, eğitimi anlamsızlaştırıyor. Yandaşlarına servet transferi yapıyor. Adalet duygusunu tırpanlıyor, “güçlü olan haklıdır” fikrini zihinlere işliyor.
İran, büyük bir lokma. Batı’nın bu büyük ülkeyi işgal etme derdi yok. Dünyanın yeni kutbu Çin’i kontrol dışı beslemesinden korkuluyor ve İran’ın başına emperyalistlerin sözünden çıkmayacak bir yönetim getirmek planlanıyor.
“Komik bir ölümle öldü denir Max Stirner için
Ölümüne sebep nihayet bir sinektir” der İsmet Özel. Karıncaya yenik düşen dev filleri, kulağına kaçan yaban arısından dolayı delirip uçurumdan yuvarlanan cüsseli sığırları kaydeder hayat. Her plan tökezler bir yerde. İyiliğe ve barışa açılan bir gedik bulunur mutlaka.