Mehtap Sert

Tarih: 08.05.2025 08:10

Ayol Hep Güzeliz

Facebook Twitter Linked-in

Hukukumuzda cinsiyet değişikliğine ilişkin düzenleme ilk defa 1988 yılında yapılmasına rağmen tam olarak ayrımcılığı engelleyecek düzeye maalesef erişilemedi. Yargı anayasa mahkemesinin bağlayıcı kararına rağmen hala bir çok şehirde farklı kararlar verebiliyor. 

Yargı sürecinin tetikleyici ve ayrımcı haline dair tanıklığımı sizinle paylaşmak istiyorum. Elbette ki süreci yaşayan bireylerin hissettiklerini anlatmak mümkün değil. Olabildiğince empati kurarak ,sadece yasal sürece dair ayrımcılıkla ilgili deneyim paylaşımından ibaret aktaracaklarım. Yasal süreç trans bireylerin ilk önce asliye hukuk mahkemesinden tıbbi müdahale için izin almaları ile başlıyor. Sonrasında Medeni kanunun 40. Maddesinde tanımlanan üreme yeteneğinden kalıcı yoksunluk haline ilişkin ameliyatlar gerçekleştiğinde, nüfustaki cinsiyet hanesinin görüntü ile uyumlu hale getirilmesi için ikinci bir dava açılıyor. Bu dava ile isim değişikliği de talep ediliyor.Cinsiyet uyum ameliyatından bağımsız isim değişikliği davası açtığınızda unisex bir isim tercih etmez iseniz davanız ret oluyor. Ret olma ihtimalini ortadan kaldırmak için iki dava birleştirilerek açılıyor. Bu süreçte dış görüntünüz ve kimlikteki adınız birbiriyle uyuşmadığı için tüm kurumlarda sorun yaşıyorsunuz. Polis çevirmesinde, hastanede , uçuk bileti alırken çevrenizdeki insanlar sizin özelinizi duyabiliyor. 

Cinsiyet uyum davasının bitmesi için iki rapora ihtiyacınız oluyor. Biri üreme yeteneğinizi kalıcı olarak kaybettiğinize dair diğeri cinsel organın görüntüsüne dair. Yasa sadece üreme yeteneğinden yoksunluğu ararken, mahkeme ikinci bir raporla estetik taleplerde bulunuyor.Oysa ki bu ameliyatlar Türkiye’de çok başarılı olmadığı için yapan hastane sayısı az olduğu gibi kabul edilme olasılığınızda çok düşük. Maliyetinin yanı sıra birçoğu ölümle sonuçlanabiliyor. Evlenirken tarafların bulaşıcı hastalığının olup olmadığına bakılıyor. Cinsel organın işlevine dair bir test yapılmıyor. Çünkü bu sadece partnerini ilgilendiren bir durum. Ancak davada işlevli olup olmadığına dair bir rapor isteniyor. 

Cinsiyet uyum süreci sıkıntılı ,psikolojik, biyolojik olarak yorucu süreçler. Ameliyat sürecini atlatan bireyler bir an önce yargı süreci bitsin hayata dahil olayım istiyor. Çünkü kimlik çeşidi bazı medeni haklarını kullanmasına engel oluyor. Evlenmek gibi . İzin ameliyatı ile başlayan yargı sürecinin neden ikinci bir dava açılarak uzatılması gerektiğine dair hukukçu olarak bir mantık bulamıyorum. Hukukçu diliyle usul ekonomisine aykırı bir durum. 

İnsanlık diliyle yaşam hakkına da aykırı.  Sürecin pahalı, uzun ve meşakkatli olmasından kaynaklı süreci başlatamayan bir arkadaşım var. Elbette ki toplumsal kodlar önünde engel. Aile desteği olmadan bu süreçleri psikolojik olarak devam ettirebilmek çok ta kolay olmuyor. Arkadaşımın çokta feminen bir ismi var. İnsanlarla tanışırken öncelikle soyadını söylüyor. Tanıdığımdan beri erkek kıyafetleri giyiyor ve üst üreme organı belli olmasın diye kambur yürüyor. Birlikte gittiğimiz bir lokantada arkadaşımız olan bir çalışan “Mehtap abla kim bu delikanlı? “diye sordu. Ben otomatik olarak dönüp delikanlı değil diyecekken onun gözlerini gördüm.

Dünya durmuştu ve sadece onun için dönüyordu. Ne yediğini nasıl yediğini bilemeden coşkuyla yemeğini yedi. Abidin Dino gibi mutluluğun resmini çizemem ama ne olduğunu gördüm . Benim için cinsiyet uyum ameliyatı olsa da  güzel olmasa da güzel. Ama o kendini nasıl özgür hissediyorsa o haliyle çok daha güzel. Güzelliklere izin verelim. 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —