Adalet sadece hukukçuları ilgilendiren bir konu değildir. Tüm toplumu ilgilendiren bir konudur. Peki, bu tüm toplumu ilgilendiren bir konuda sadece bir ya da birkaç kişinin karar vermesi doğru mudur? Burjuva demokratik sitemde yasama, yürütme ve yargı olarak üçlü bir güçler ayrılığı denen kontrol mekanizması var. Bu tarihsel süreçte demokratik devrimini tamamlamış ülkelerde yürürlükte olan bir kural. Meclis yasaları çıkarıyor, iktidara gelen parti yürütme organını oluşturuyor, yargı da hepsinin üstünde ve çıkarılan yasalara ve anayasaya göre adalet dağıtıyor. Bu üç ayrı kurum birbirini tamamlayarak toplumu yönetiyor. Elbette bu ülkelerde adaletin sermayeden yana işlemediğini söyleyemeyiz. Ama bu demokrasi olmayan ülkelerde böyle olmuyor. Seçimle iktidar, tek kişiye teslim ediliyor. Sonra bu üçlü güç bir kişinin eline geçiyor. Böylece bütün gücü elinde toplayan kişi bu gücü kendi istediği gibi kullanıyor. Bu demokrasi olmayan, seçim olmayan krallıkla yönetilen sistemlerde de zaten bu üç erk böyle yürütülüyor.
Bir aforizma der ki “Suç işlemeyen biri adalet için ilginç biri değildir.” Elbette ki tek kişinin egemenliğindeki sistemde hukuk bu kişinin iktidarını korumaya yönelik işleyecektir. Özellikle suç tanımı iktidara karşı suç işleyenlere göre tanımlanacak ve ona göre hüküm kuracağına göre bundan halk için adalet çıkmaz. Buradan sadece birini, bireyi, bir kurumu ya da devleti koruyacak yasalar çıkar, ama adalet çıkmaz. Bugün olanlar sadece bugünlerin sorunu değildir. Şiddet, cana kıyma, taciz, tecavüz, rüşvet, hırsızlık, gasp vb. bu suçların hepsi çağlar boyu vardı. Bugünlerde bu suçların artması siyasetçilerin yönetememe krizinin bir sonucudur.
Mevcut sistemde bir ekmek çalmak suç ama devletten miyarlarca kredi alıp ödememek suç değil. İşçilerin ürettiklerinden milyonlarca servet edinen, bir malı beşe alıp elliye satan mevcut yasalara göre suç işlemiş olmuyor. İşçiyi işten çıkarıp açlığa mahkûm eden patron suçlu olmuyor. Ama aç kalan işçinin ekmek çalması suç oluyor. Peki, bir insanı aç bırakmak suç değil mi? Çöplerden yiyecek arayan insanların olması ülkedeki sömürücü ve adaletsiz sistemin suçu değil mi? Elbette bireyi işsiz bırakan, aç bırakan bu sömürücü kapitalist sistem bütün bu suçların sorumlusudur.
Rüşvet, adam kayırma, partizanlık iktidar partisi ya da yandaşları yaparsa suç olmuyor. Muhalefet yaparsa suç oluyor. Birey şiddet uygularsa suç oluyor, devletin kolluk kuvvetleri şiddet uygularsa suç olmuyor.
Bütün bu suçlar ve adaletsizlik, hukukun bir bütün olarak toplumun korunmasına göre değil de devletin çıkarlarını koruduğu egemen sınıflara göre işletilmesinden kaynaklanmaktadır.
İktidar kendi sermaye sınıflarını ve işbirliği yaptığı uluslararası sermayenin çıkarlarını korumak için tek kişide topladığı gücü kullanıyor. Ama muhalefetin iktidara geldiğinde güçler ayrılığını halkın çıkarına ve sermayenin aleyhine uygulayacağından emin miyiz? TV’lerdeki tartışmalardan böyle olmayacağını görüyoruz. Muhalefet sözcüleri savunmalarında “Böyle adaletsizlik ve mala çökme olursa yabancı sermaye gelmez.” diyorlar. Muhalefet de yabancı sermayenin gelmemesini kendine sorun ediniyor. Buradan yabancı sermayeye bağımlılığı devam ettireceklerini anlıyoruz. İşsizliğin, yoksulluğun, şiddet ve cinayetlerin nasıl ortadan kaldırılacağına, yabancı sermayenin talanına açılmış ülke topraklarının nasıl kurtarılacağına dair bir çözüm göremiyoruz.
Her sınıf kendi hukukunu yapar.