Hatay´ın Defne ilçesindeki ekoloji örgütleri adına değerlendirmede bulunan Selver Büyükkeleş, çevre sorunlarının doğal yaşamı ve insanlığı tehdit eder noktaya geldiğini ifade etti. 'Çevre olgusu, çevre sorunları ve bu sorunların çözümü yönündeki politikalar, son dönemde politik-ekonomik tartışmaların odağına yerleşmiştir. Dünyayı tehdit eden bu sorunlar, konuya bütünsel ve çevrebilimsel bir yaklaşımla çözüm getirme gereğini tartışılmaz kılmıştır' ifadesini belirten Büyükkeleş, insanın doğanın sahibi değil, parçası olduğunu anlaması gerektiğini anlattı.
Büyükkeleş, gazetemize iletilen yazılı açıklamaya göre, şunları ifade etti: '1968 gençlik hareketlerinin sistemi sorgulayan mesajları arasında nükleer denemeler önemli bir yer tutmuştur. Bu doğrultuda 22 Nisan 1970´de ABD‘de 2 milyon kişinin katıldığı gösteri, insanların geleceğe sahip çıkmaları yönünde önemli bir toplumsal çıkış olmuştur. Büyük eylemin yapıldığı tarih, yıllar sonra ´Dünya Günü´ ilan edilmiş ve özellikle sivil, demokratik gruplar geleceğe ve yaşama sahip çıkma noktasında benimsemişlerdir. 70´lerde çevre sorunlarının doğal kaynakları tahrip etmesi, tüketmesi ve kalkınmayı engelleyebileceği kaygısından hareketle, bir grup sanayici, iş insanı ve aydının girişimi ile bilim çevrelerine bir rapor hazırlatılmıştır. Dünya kamuoyuna 'Büyümenin Sınırları' adıyla açıklanan ve Roma Kulübü Raporu olarak da bilinen bu çalışmaya göre; “doğal kaynaklar nüfusun hızlı artışına yetmeyecek ve içinde yaşadığımız çevre, 150 yıla varmadan yaşanabilirlik niteliğini yitirecektir. Bu nedenle çevreyi korumak ve geliştirmek amaç ise, gelişme hızla yavaşlatılmamalı, hemen durdurulmalıdır. Çünkü mevcut gelişme seyri, insanlığı acı bir sona doğru yaklaştırmaktadır. ´Sıfır Büyüme´ olarak da bilinen rapor, ne yazık ki gelişmiş sanayi ülkelerinden yoğun eleştiri alırken, az gelişmiş ülkeler açısından da kalkınma girişimlerini önleme yolunda bir komplo olarak değerlendirilmiştir. Bir başka örnek Kyoto Protokolü tartışmalarında yaşanıyor: Kyoto Protokolü ile yürütülmeye çalışılan süreçte hayatın vazgeçilmez öğesi soluduğumuz hava ve onu içinde barındıran atmosfer alınır-satılır, ticari bir metaya dönüştürülmeye çalışıyor. Çağlar boyunca doğaya hakim olabileceğini, ona hükmederek şekillendirebileceğini düşünen insanlar hala doğanın bir parçası olduğunu ve onun milyonlarca yılda oluşturduğu denge içinde doğanın kuralları ile yaşaması gerektiğini kabul edemiyor, ekolojik yıkım sadece insanı değil, diğer tüm canlıların yaşam hakkını tehdit ediyor. Bugün, bir milyar insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaktadır. 200 milyon insan ise evsiz ve barınaksızdır. Temel insani gereksinimlerinden yararlanamayan, sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veren, örneğin temiz ve kullanılabilir suya sahip olamayan insanların sayısı 1 milyar civarındadır. Dahası, bu koşullara mahkum olanların, mahkum edilenlerin büyük bir bölümünü çocuklar, gelecek kuşaklar oluşturmaktadır. Temel yaşam haklarından olan tek tür insan değildir, bütün canlılar koşullardan etkilenmektedir, canlıların nesilleri tükenmekte, değişen iklim koşulları ve doğal ortamlarının talanı sebebiyle yaşayamaz hale gelmektedir. Bu nedenledir ki, 22 Nisan Dünya Günü felsefesi, geleceğe ve yaşama sahip çıkma anlayışı bir kez daha önem ve öncelik kazanmaktadır. Küresel kapitalizm ve tüketim çılgınlığı girdabında insanlar, doğayla yürüttüğü bu hakimiyet mücadelesinde yaptığı her etkinin karşılığında doğadan defalarca aldığı uyarıları görmezden gelmeye devam ediyor. Ozon tabakasındaki incelmeyle verilen uyarı Covid-19 pandemisiyle devam ediyor. Dünyanın karmaşık ve canlı yapısını tam anlamıyla çözerek yönetmeyi başaramayan insanların yeni senaryosu, yaşamın son bulacağı üzerine kurulmuş durumda. Bizler ekolojik yıkıma en yakından ülkemizde tanık oluyoruz; Kazdağları´ndaki, Hatay´ın Arsuz´un Hüyük Mahallesindeki ve İskenderun´un Akçay Mahallesindeki madencilik faaliyetleri; Şırnak, Mardin, Hatay´daki orman yangınları, ülkenin her yerinde yapılmaya çalışılan kömürlü termik santraller, Kanal İstanbul gibi ekolojik yıkım projeleri bunun örneğini oluşturuyor. Dünya Günü‘nde dünyanın gelecek kaygısı, ne yazık ki devam ediyor. Daha güzel ve yaşanabilir bir dünya için, ekolojik krize köklü çözümler getirmek gereği her geçen gün daha çok aciliyet kazanıyor.'