Sadullah ÇAĞLAR


UNUTULAN DOSTLUKLAR VE EDEBİYAT

Sadullah ÇAĞLAR



Geçmiş yılarda kişiler arasında ortak yaşam vardı, şimdiyse güzelim arkadaşlıklar yok oldu. Aslında geçmiş ilişkileri unutan insan bitkisel hayata geçiş yapmıştır. Yani kişisel menfaate mahkum etmiş. Para yaşam için elbette önemlidir ama, onun esiri olmak kişiye zaman içinde insan olmanın niteliklerini unutturur.
Yaşam sevmekle, sevgiyi ve maddi imkanları paylaşmakla güzelleşir. Şekspirin ölümsüz eseri Atinalı Timon kişisel menfaatin insanı nasıl küçülttüğünü anlatır.
Bize göre kötü olan insanın her şeyi ben bilirim diyerekten kendine aşık olması. Kibirli olmak kişiliği hastalığa götürür. Çok uzun yıllar önce bir arkadaşım bana iki kitap armağan eti.
Biri Reşat Nuri Güntekin´in Çalıkuşu, diğeri Rebeka İngiliz roman. Bana kitapları veren arkadaşı unutmadım. Ne zaman Antakya´ya gitsem ona mutlaka uğrar en çok zamanı ona ayırırım.
Paylaşım insan yaşamına kalıcı güzellikler katar. Fedakarlık yaparak ilişkiler beslenmelidir.Unutmak insanlığı süreç içinde yalnızlaştırır. Fakat bütün bu olumsuzluklar içinde insan güzelliği bir gün karşımıza sürpriz bir şekilde çıkar.
Geçtiğimiz yazın sıcak günlerinde cep telefonum çaldı, arayan bir bayan: ‘Efendim Sadullah Çağlar ile mi görüşüyorum´? ‘Evet´ dedim. Arayan kişi;´Efendim ben Antakya´dan arıyorum. Ailecek sizin yazılarınızı büyük bir ilgi ile okuyoruz. Antakya´da Hatay Postası gazetesinde çıkan tüm yazılarınızı biriktirip arşivledik. Yazdığınız konular çok ilgimizi çekiyor, bilhassa sinema ve edebiyat. Tabii ki tarihsel konuları Roma´yı, Kleopatrayı da anlatmanız bizi mutlu kılıyor. Acaba sizinle nasıl görüşebiliriz´?
Beni ısrarla arayan okurum;´Şimdi şehir dışındayım, döndüğümde sizi arayacağım, müsait olduğunuzda görüşelim´ dedi. Ev adresimi aldı ve Salı günü için randevu verdim.
Buluşma günü evime arabasıyla geldi. Beyaz bir mersedes araba ve içinden son derece modern giyimli, fötr şapkalı insan güzeli genç bir bayan çıktı. Beyaz döpyes bir elbise giymiş, kumral saçlı genç bayanı gördüğümde, biraz şaşırdım. Tıpkı Münir Nurattin Selçuk´un eserlerindeki güzel yüzlü bayanlara benziyordu. Hemen yanıma geldi ve elimi sıkarak kendini tanıttı ben Nevin, ve bu güzel ve tarihi evde siz mi oturuyorsunuz dedi.
Bende evet dedim. Mesleğinin Arkeolog olduğunu söyledi ve mimari ile yakından ilgilendiğini, kazı çalışmalarına katılmak üzere sık sık Ege bölgesine gittiğini söyledi.
Park Forbes Avm´deki kitapçıya gittik, kendisine ordan bazı kitapları tavsiye etmemi rica etti. Daha sonra oturup bir çay içtik. Sohbet koyulaştı ve bana ;´Sadullah bey, sizin gazetelerdeki yazılarınızı hep takip ettik. Ayrıca annem Hatay Postası gazetesindeki yazılarınızı arşivledi. Yazılarınız annemin çok ilgisini çekti.
Tanıdığımız dostlara okudu. Kim bu yazar diye sizi merek ettiler ve sizi tanımak için geldim. Birde Antakya´yı anlatan tarihi yazılarınız var. Özellikle annem Gündüz sinemasını anlatan yazınızı beğendi. Gündüz sineması annemin gençliğinde en çok gittiği sinemaydı´.
Ben de Nevin hanım bana biraz ailenizden bahsedebilir misiniz dedim. Bunun üzerine Nevin hanım;´Biz aslen Reyhanlı´danız. Ailemin Reyhanlı´da toprakları var. Fakat Antakya´da yaşıyoruz. Yılın birkaç ayını ise özellikle yaz aylarını İstanbul´da geçiriyoruz. Kadıköy´de evimiz var. Oradaki kültürel ortamı seviyorum. Orada sinema ve opera çok ilgimi çekiyor´ dedi.
Sonra bana Sadullah bey biraz da sizden bahsedelim, hem sinema hem de edebiyat bir arada nasıl yürüyor biraz da siz kendinizden bahseder misiniz dedi. Bende kendimi kısaca şöyle tanıttım;´Annem Belen´li, babam Kırıkhanlı. Okuma tutkusu bende çocukluk yıllarımda başladı. Babamın aldığı gazeteler elimden düşmezdi. Sinemanın ise ayrı bir yeri vardır bende. Sık sık sinemalara giderdim. Hatta sinemada büyüdüm diyebilirim. Film sanatçılarından bahsettim, özellikle Yılmaz Güney´in film tutkusunun Adana´dan geldiğini anlattım´.
Bu arada Nuran Hanıma bir sürpriz yaparak 1925 yapımı Ben Hur filmini hediye ettim. Aman yarabbi, bunu nereden buldunuz, çok büyük sürpriz oldu diyerek teşekkür etti.
Sonra kitapevine girdik. Ona bazı kitaplar tavsiye ettim. Ona özellikle Tolsyoy´un Diriliş romanını tavsiye ettim. Ayrıca Turgenyev´in Babalar ve Oğullar kitabını da önerdim. Daha sonra İskenderiye kütüphanesi üzerine konuştuk.
Nevin hanıma büyük toprak sahibi ailelerden neden aydın çıkmıyor, burjuva kültürü dahi yok diye sordum. Bana göre bunun çok büyük bir eksiklik olduğunu anlattım. Ayrıca kendisinin de ovadan çıkmış olması ve sanatla, edebiyatla ilgilenmesinin beni şaşırttığını söyledim.
Nevin hanım bana bulunduğu çevrede hala kırsal kültürün hakim olduğunu, ve edebiyat tutkusunu ancak İstanbul´a gittiği zamanlarda kitapçılara giderek ve sinema tutkusunu ise sinema günleri sayesinde giderdiğini anlattı. Ayrıca annem de sizinle tanışmak istiyor dedi. O da edebiyat tutkunu dedi. Tekrar görüşmek üzere vedalaştık.
Hayat insana neler getiriyor. Hiç tanımadığım bir okurumla dostluk doğdu. Yaşam sürprizlerle dolu.