Nurullah ER


TÜRKLER VE ARAPLAR

Türkler ve Araplar ayrı millettirler.


Türkler ve Araplar ayrı millettirler.
Aralarında ki bağ ve ilişki, aynı coğrafi bölgede bulunmalarından ve aynı inancı yaşamalarından kaynaklanmaktadır.
Türkler Müslümanlığı Anadolu´ya gelip yerleştikten, Araplarla komşuluk ilişkileri oluşturduktan sonra kabul ettiler.
Büyük bir imparatorluk kuran, üç kıtada sınırları olan, Osmanlı olarak bilinen Türkler, İslam dininin yayılmasında, gelişmesinde büyük katkıları olan bir millettir.
Yavuz Sultan Selim´in Ortadoğu coğrafyasında fetihler yaptıktan sonra, Halifelik de Osmanlıya geçmiştir. Bölgede uzun süre egemenlik kuran Osmanlı ile Araplar arasında herhangi bir olumsuzluk oluşmamış, anlaşmazlıklar çıkmamış, huzursuzluklar yaşanmamıştır.
Ne zaman ki Osmanlı çökme dönemine girdi, emperyalist güçler tarafından paylaşıldı, Ortadoğu coğrafyasındaki otoritesini kaybetti, Araplar da o zaman ortaya çıktı. Mekke Şerif´i Hüseyin, İngilizlerle anlaşarak isyana kalkıştı. Arap şakileriyle, İngiliz silahlarıyla, paralarıyla, bölgede bulunan Türklere büyük zulümler, işkenceler yapıldı. Kızgın çöl sıcağı, Arapların arkadan vurduğu hançer bıçağıyla, Arap çölleri Türklere mezar oldu, Yemen ağıtları yakıldı.
Kurtuluş Savaşı sonrası M. Kemal bölgeyle ilişkilerini, Misak-i Milli sınırlarıyla, “Yurtta sulh dünyada sulh” politikalarıyla sürdürdü. En sıcak ilişki kurduğu devletler İran ve Afganistan´dı. Biliyordu ki diğerlerinin tüm sınırları masa başında İngilizler tarafından cetvelle çizilmiş, yöneticilerini de kendileri atamıştı.
Ortadoğu, zengin petrol yataklarıyla bilinen bir coğrafyadır.
Petrolün enerji kaynağı olarak kullanılmaya başladığından itibaren, bölge emperyalist güçlerin çekim merkezi olmuş, bölgeyle ilgili tüm politikalarını petrol kaynaklarının sömürüsü üzerine kurmuşlardır. 1. Dünya Savaşı sırasında başlattıkları bu politikaları aradan bir asır geçmesine rağmen devam ediyor.
Son yirmi-otuz yıldır uyguladıkları Büyük Ortadoğu politikalarıyla, Arap Baharı adı altında ileri sürdükleri süslü sözleriyle, bölge emperyalist güçlerin küresel politikalarıyla bir sömürü kuşatması altında. Afganistan işgaliyle başlayan operasyon, bölgeyi boydan boya kuşatarak kan gölüne çevirdi. Kurdurup eğittikleri, silahlandırıp kuşattıkları, ceplerine Amerikan doları koydukları teröristler bölgeye adeta kan kusturuyor. Bulundukları ülkede, mezhep kışkırtıcılığıyla, inanç kavgalarıyla kardeşi kardeşi öldürterek, ülke halkını birbirine düşman ederek, iç savaş çıkartarak bölgeyi kan gölüne çevirdiler.
Son beş altı yıldır komşumuz Suriye´de yaşanan iç savaş; “komşuda pişer, bize de düşer” misali yıllardır başımızı ağrıtıyor. Sınır boylarımıza boydan boya yerleşen; YPG, PYD, IŞİD, PKK.. gibi terör örgütleri ile bu gün bir savaş içindeyiz. Sınırımızın güvenliği, ülkemizin huzuru için buna zorunluyuz, ne var ki bunu tek başımıza çözemeyiz.
Bu yalnızca bizim değil, bölgenin bir sorunudur.
Emperyalist güçlerin Ortadoğu politikalarının ürünüdür.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlattığı, Zeytin Dalı Hareketi üçüncü haftasına girdi. Şehitler geliyor, şehit aileleri göz yaşı döküp, karalar giyiniyor, ağıtlar yakılıyor, konu komşu acıyı paylaşıyor, teröristler öldürülüyor, ama bitmiyor, yolun sonu görülmüyor.
Bu sorunun çözümü bölgede bulunan tüm Arap ülkelerine düşüyor.
Ama hiç birisi sesini çıkarmıyor.
Cumhurbaşkanımızın iktidara geldi geleli kendilerine gösterdiği ilgiyi onlardan göremiyor.
Tümü başını kuma gömüyor.
Tarih, yine yoksa tekerrür mü ediyor?
Yüz yıl sonra Araplar yine Türkleri arkadan mı vuruyor?