Halit KATKAT


Sesiz kalabalıkların değişimi

Halit Katkat


Günlük yaşamımızda sürekli yaptığımız, her gün, her an düşünmeden, hatta farkında olmadan tekrarladığımız hareketler vardır. Sabah yatağımızdan aynı biçimde kalkar, sonra yüzümüzü aynı biçimde yıkarız. Kahvaltımızı aynı saatte yapar; aynı alıştığımız benzer şeyleri yer içeriz.. Her gün aynı saatte yola çıkar; aynı araçla işe gideriz. Aynı eşyaları aynı yerlerden alır; aynı giysileri giyer, aynı işlerde çalışırız. Aynı işlerden atılır; ya da ayrılırız. Aynı günlerde aynı mekanlarda eylenir, aynı kentin aynı akşamlarında aynı şekilde geçiririz. Aynı eşyaları aynı yerlerden alır, aynı giysileri giyeriz. Bütün bunlar her günün sabahından gecesine kadar günün olağan akışı içerisinde akıp gider. Bizler sayısı her gün daha da artan ve yaşam kalıpları bakımından birbirine benzeyen kalabalık bir kitleyiz. Sessiz, bıkkın, yorgun kalabalıklar olarak sürekli tekrarlanan bir devinim içerisinde beton caddelerden, beton yollardan binaların içerisine, işimize, evimize akıp gideriz. Ürettiğimiz mal ya da hizmetin kimlerin cebini doldurduğunu, kimin yaşamını cennete çevirdiğini bilmeden çalışır dururuz. Milyonlarca evler, apartmanlar, AVM´ler yaparız da neden bir eve sahip olamayız? Yollar, otomobiller yaparız da neden bir otomobile sahip olamayız? Sorgulamayız.

Her gün şikâyetçi oluruz, ekmeğimizin azlığından, yaşam pahalılığından, gelen zamlardan, çocuğumuzun giysisini alamadığımızdan, maaşımızın yetersizliğinden, geçinemediğimizden. Eğitim sisteminden; çocuğumuzu iyi okullarda okutamadığımızdan, eğitim sistemimizin demokratik olmadığından şikayetçi oluruz.
Peki durumumuzu değiştirmek için ne yapar ne düşünürüz? İşsiz kalırız, bir partiye, bir tanıdığa başvurur; iş isteriz. Çünkü kurumlar çaresizdir. İnandığımız bir parti vardır; ona oy verirsek, desteklersek bizim yaşam koşullarımızı değiştirir. Ondan vaz geçmeyiz. Bizim inandığımız partiye oy vermeyenler yada ona yakın durmayanlar kafasız, düşüncesizdir. Bizim dışımızdakiler sürü gibidir, liderleri ne derse ona inanırlar. O partiye göre biz “vatan hainiyiz, terörist yandaşıyız”. Ama biz liderimizden memnun muyuz? Değiliz. “Ama olsun; falancayı getirseler daha iyi olur.” deriz. Zaten lideri beğenmesek te kim lider olsun, kim yönetsin diye bize sormazlar. Parti yönetimi bilir. Ama olsun bizim parti iyidir. İktidarın haksızlıkları karşısında internette yazarız: “ey millet uyanın”. İyi de millet uyanıp ne yapsın? Nereye gitsin? Bu sorunun yanıtı büyük bir ihtimalle bizim partiye oy versin olmaktadır. Sendikalarımızda durum bundan farklı değildir. Bu sendika bize ihanet etti; patron yanlısı çıktı; sözleşmede az zam aldı. Öteki sendikaya geçeriz. Geçeriz ama o da bize sormadan sözleşme imzaladı. İşten çıkarılan arkadaşlarımıza sahip çıkmadı. O zaman başkanı değiştirelim. Başkan da değişiyor ama durum yine değişmiyor.
Ve bir gün uzak ülkenin birinde sarı yelek giymiş binlerce insanlar sokakları doldurur. İsteklerini manifesto şeklinde hükümete iletir: İsteklerinden biri olan akaryakıt zammını hemen geri aldırır hükümete… Ama “biz kırıntılara razı olmayız, ekmeğin tamamını isteriz” derler ve sokakları doldurmaya devam ederler.
Ve biz o zaman birbirimize “a bakın başka bir seçenek te varmış” deriz.