Sadullah ÇAĞLAR


ORTADOĞU’DA SAVAŞ RÜZGARLARI

Sadullah ÇAĞLAR


Arap coğrafyası, petrol keşfi sonucu yüzyılın ötesinde savaş ve çatışma bölgesine dönüştü.

Batı’nın sömürgeci sistemi petrol alanını elinde tutmak için Arapların birleşik devlet olmalarını önlemek için 1947 yılı Batı’nın desteği sonucu İsrail devleti kuruldu.

Filistin toprakları üzerinde yalnız Filistin bölgesinde geçmişten gelen İsrailoğullarının eski Mısır’dan göç sonucu bu bölgeye yerleştiler.

Zaman içinde İsrailoğulları küçük bir semte yerleştiler.

Aslında bugünkü Ürdün krallığının toprakları da Filistin coğrafyası içindedir.

Arap ülkelerinin kendi içinde bölünmesi, bilime arkalarını dönmesi, kapital dünyanın önüne koyduğu hedefti.

Arap ülkelerinin yanılgıları, İsrail geçmişten günümüze kadar sömürgeci düzeni korumak için kuruldu.

1950 sonrası Arap halkını uyaran Cemal Abdulnasır, kimlik mücadelesini öne koyarak İngiltere ve Fransa’nın işgali altında olan Suveyş kanalını devletleştirdi. Sonuç: İngiltere ve Fransa, Suveyş’ten çekildi. Suveyş Kanalı Mısır’ın yönetimine girdi.

Mısır Devlet Başkanı Nasır kanala müdahale sonucu İsrail, Fransa ve İngiltere desteğinde Mısır’a saldırıp Suveyş’i işgal etti. 1956 Sovyet-Çin dengesi üzerine Güvenlik Konseyi kararıyla işgalciler Suveyş’ten çekilmek zorunda kaldılar.

Sonuçta, başkaldıran Cemal Abdulnasır’ı Batı affetmedi. Nasır’ın dolaylı yoldan kalbini durdurdular.

Aslında İsrail, Ortadoğu bölgesini kontrol etmekle görevliydi.

Evet! 1947 Arap İsrail savaşı döneminde Ürdün, Mısır, Irak Faysal Krallığı dolaylı yoldan İsrail’in gizli müttefikiydi.

1951 yılında Ürdün Kralı 1. Abdullah, Kudüs’te torunu yanında Prens Hüseyin’le çuma namazı çıkışında bir Filistinli tarafından öldürüldü.

Günümüzde Rusya’nın Suriye’ye gelip Beşşar Esat’la işbirliği yapması, Batı’yı ürküttü. Bu nedenle İsrail son yıllarda Filistin kendi yerleşim yerlerine saldırıp, evlerini yıkıp sürekli yerli halkı çatışmaya zorlayıp tarihi Gazze’yi işgali düşünüyordu.

Avrupa, bu baskıları hiç gündeme getirmedi.

Buldozerle evleri yıkılan Filistin halkı sürekli tahrik edildi.

Esas mesele Filistin mücadelesinin önderliği, Yaser Arafat’ın başlattığı Filistin Kurtuluş Örgütü yönetimidir.

Filistin olayına açıklık getirmek için İtalyan asıllı gazeteci/yazar Oriana Fallaci, Avrupa’da dünya genelinde şöhret olmuş politik liderlerle yapmış olduğu söyleşiler çok önemlidir. Fallaci’nin Can Yayınları’ndan 1987 baskısı Tarihle Söyleşiler kitabında Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’la ikili görüşmeyi anlatacağız. 
….

ORİANA FALLACI. Abu Ammar, insanlar sizi hiç dillerinden düşürmüyor, sizden çok fazla sözediyor, ama size ilişkin hemen hiçbir şey bilmiyor ve…

YASER ARAFAT. Benim hakkımda söylenecek tek şey basit bir Filistin savaşçısı olmamdır. Ailemle birlikte 1947 'de Filistin için savaşmaya başladık. Evet, bilinçlendiğim ve ülkemin nasıl barbarca bir istilâya uğradığını anladığım yıl işte bu yıldır. Dünya tarihinde böyle bir istilânın eşine daha rastlanmamıştır. (Syf. 167-168)
……
OF. Anlıyorum. Öte yandan kimi zaman siz kendiniz de Israil sınırından içeri giriyorsunuz, değil mi Abu Ammar? İsrailliler sizin İsrail'e iki kez girdiğinize ve pusuya düşürülmekten de kıl payı kurtulduğunuza kesinlikle inanıyorlar. Bunu başaran bir kişinin de çok akıllı olması gerektiğini ekliyorlar.

Y.A. Sizin Israil dediğiniz yer benim yurdumdur. Yani İsrail'de değil kendi yurdumdaydım ---- yurduma gitmeye her türlü hakkım vardır. Evet oraya gittim ama yalnızca iki kez değil, çok fazla. Sürekli olarak gider gelirim, canım ne zaman isterse giderim. Elbette bu hakkı kullanmak biraz zordur —İsraillilerin makinalı tüfekleri her zaman hazır bekler— ama onların sandığından daha az zor; koşullara ve seçilen noktalara bağlı. Hakları var, bu giriş çıkışları yapmak için çok kurnaz olmak gerektiğini söylerken haksız değiller. Bizim bu gidip gelmelere 'kurt gezisi' dememiz bir rastlantı değildir. Çocuklarımızın, fedailerimizin, hergün bu giriş-çıkışı yaptıklarını onlara söyleyebilirsiniz. Ve her zaman da düşmana saldırmak için değil. Biz onları sınırları geçmeye alıştırıyoruz ki, kendi ülkelerini tanısınlar, orada rahatça dolaşmayı öğrensinler. Çoğu kez Gazza Şeridine, Sina Çölüne dek gideriz. Buralara ben kendim de gittim. Oraya silâh bile taşırız, Gazza savaşçılarına silah denizden gelmiyor; silahlarını buradan, bizden alırlar. (Syf. 169-170)

…..

O.F. Abu Âmmar, hep Arap Birliğini ortaya getiriyorsunuz. Ama siz de çok iyi biliyorsunuz ki Arap devletlerinin hepsi Filistin için savaşmaya hazır değil ve bugün savaş içinde olan Arap ülkeleri bile bir barış antlaşması olasılığını gözönüne alıyorlar, üstelik böyle bir antlaşma bekliyorlar. Nâsır bile bunu söylemişti. Rusya'nın da umut' ettiği gibi böyle bir antlaşma gerçekleşirse yapacaksınız?

Y.A. Biz kabul etmeyiz. Hiçbir zaman: Biz Filistin'i geri alıncaya dek İsrail'e karşı savaşmayı sürdüreceğiz. Gerekirse tek başımıza. Savaşımızın amacı İsrail'in varlığına son vermektir. Hiçbir uzlaşma ve arabuluculuk kabul etmeyiz. Bu savaşın ilkeleri, dostlarımızın hoşuna gitse de gitmese de 1965'te EL Fetih'in doğuşuyla- saptadığımız ilkeler değişmeyecektir. Bir: Devrimci şiddet, atalarımızın topraklarım kurtarmak için tek yoldur. İki: Bu şiddetin amacı Siyonizmi politik, iktisadi ve- askeri 'biçimleriyle ortadan kaldırmak ve bunu bir daha geri gelmemek üzere Filistin'den dışarı atmaktır. Üç: Devrimci eylemimiz herhangi bir partinin ya da, devletin denetiminden bağımsız olmalıdır. Dört:a Bu. eylem çok uzun süreli- olacaktır. Belirli Arap liderlerinin niyetlerini biliyoruz: sürtüşmeler bir barış antlaşmasıyla çözümlemek. Böyle bir şey olursa biz karşı koyacağız. (Syf. 170-171)

….
O.F. Gerçekçi olalım, Abu Ammar. Hemen hemen fedailerin üstlerinin tümü Ürdün'de, öbürleri Lübnan'da. Lübnan savaşmaya pek istekli değil. Ürdün savaştan çıkmayı çok istiyor. Bu iki ülkenin bir barış antlaşması kararına vardığını, sizin Israil'e saldırılarınızı önleme kararı aldığım varsayalım. Bir başka deyişle gerillalarınızın eylemlerini engelleme kararı aldığını. Böyle bir şey oldu, gene olabilir. Böyle bir durumda ne yaparsınız? Ürdün'e ve Lübnan'a da savaş mı açarsınız?

Y.A. Eğer’lere dayanarak savaşamayız. Her Arap ülkesi, dilediği kararı verme imkanına sahiptir. Elbette isterlerse İsrail'le barış anlaşması da yaparlar; hiç uzlaşma kabul etmeksizin yurdumuza dönmek istemek de bizim hakkımızdır. Arap devletleri arasında hiçbir koşul ileri sürmeksizin bizimle birlikte olanlar da vardır, olmayanlar da. İsrail'le savaşırken yalnız kalmak tehlikesini biz çok önceden göze almıştık. Başlangıçta bizim uğradığımız hakaretleri düşünmek bile yeter; bize öylesine kötü davranıldı ki, artık böyle davranmalarına hiç aldırmıyoruz. Bizim bugünkü durumumuza gelmemiz gerçekten bir mucizedir, demek istiyorum. 1965'te koyu bir karanlıkta tek bir mum yakılmıştı. Ama artık pek çok mum yanıyor ve biz Arap ulusunu aydınlatıyoruz. Arap ulusunun da ötesini. (Syf. 171-172)

….
OF. Belki sizinle değil, ama Mısırlılarla pekâlâ başediyorlar.

Y.A. Mısır'da giriştikleri bir askerî eylem değil, bir psikolojik savaş. Onların en güçlü düşmanı hâlâ Mısır ve onun için uluslararası basının yardımıyla Siyonist basının kışkırttığı bir psikolojik savaş yoluyla Mısır'ın moralini bozmaya, zayıflatmaya çalışıyorlar. Onların oyunları, bu eylemi çok fazla abartarak propaganda yapmak. Herkes de buna kanıyor, çünkü çok etkin bir basın ajansları var. Bizim basın ajansımız yok, komandolarımızın ne yaptığını hiç kimse bilmiyor, zaferlerimizden kimsenin haberi olmuyor,. çünkü bu haberleri gazetelere iletecek telsiz servisimiz yok; hoş iletebilsek bile yayınlamazlar ya. Örneğin İsrailliler Mısırlılardan radar istasyonu çalarken aynı gün bizim bir Israil üssüne girip beş büyük roket aşırdığımızı kimse bilmiyor.

O.F. Sizden değil, Mısırlılardan sözediyordum.

Y.A. Mısırlılarla Filistinliler arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de Arap ulusunun birer parçasıdır.

O.F. Gerçekten sizin adınıza çok cömertçe bir yorum Abu Ammar. Özellikle Mısırlıların ailenizin mallarını elinden aldığını düşünürsek.

Y.A. Ailemin mallarını ellerinden alan Faruk'tu, Nasır değil. Mısırlıları çok iyi tanırım, çünkü üniversiteye Mısır'da gittim, 1951, 1952 ve 1956 yıllarında Mısır ordusunda savaştım. Onlar yürekli askerlerdir ve benim kardeşlerimdir. (Syf. 178-179)

….
Bu söyleşi genel olarak, Yaser Arafat’ın yorumuyla dünden bugüne Filistin-İsrail çatışmasına açıklık getirmekte.

Gerçek olan İsrail, Ortadoğu da teknik olarak silahlı güç, yapı olarak kuruldu. Şu anda tekrar ediyorum, Nato’nun (Kuzey Atlantik Paktı’nın görevini yapmakta. Birleşmiş Milletler Beyaz Saray’a bağlıdır.

İsrail Başbakanı Netanyahu, şu anda ülkesinde yolsuzluktan yargılanmakta ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdı. Buna karşı İsrailli yüzbinlerce aydın Netanyahu’nun politikasına karşı yürüyüş yaptılar.

Gazze’ye saldırı genel olarak ABD’nin Ortadoğu’ya dolaylı bir müdahalesidir.

Peki çözüm nedir?

1967 yılında İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi, Güvenlik Konseyi kararını uygulamasıdır.

Filistin’in İsrail gibi ayrı devlet hakkı meşrudur. Bu anlaşmanın temel ilkesidir. Hiçbir halkı soykırım yaparak yok edemezsiniz.

Gazze’yi İsrail işgal ettiği zaman Filistin halkı bu istilayı ölümü pahasına kabullenmez.

Barışçı çözüm birarada yaşamaktır.

Genel olarak Filistin’in kurtuluşu için önce bilim ve felsefeyi öne koyması gerek.