Sadullah ÇAĞLAR


Kore´ye gidenler geri gelmedi

Türkiye´de 1923 Cumhuriyet´in kuruluşundan 1950 yılına kadar halk savaş yaşamadı.


Türkiye´de 1923 Cumhuriyet´in kuruluşundan 1950 yılına kadar halk savaş yaşamadı. Sınır komşularıyla hiçbir dönem çatışma olmadı. İç işlerine müdahale söz konusu olmadı.

Cumhuriyetin temel felsefesi ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh´ ilkesi sürekli öne kondu.

1950 yılı 14 Mayıs´la başlayan çok partili süreç, Demokrat Parti´nin iktidar olması, Celal Bayar Menderes ikilisinin yönetim değişikliği, CHP´nin iktidardan ayrılması, yeni hükümet değişikliği bütün yurt genelinde halk tarafından büyük coşkuyla karşılandı.

Haziran ayının ya da Temmuz başlangıcında radyo ve gazeteler önemli bir açıklamaya yer veriyordu: Türkiye Bakanlar Kurulu kararı ile Kore savaşına katılma kararı aldı.

Savaşa girme olayı Türkiye halkında şaşkınlık yarattı. Yığınlar sormaya başladı:

Kore neresi?

Anayurttan 7 iklim 9 deniz uzaklığı 10 bin km´lerde savaşmaya gidecek Anadolu´nun genç masum insanı, kimin için adını ilk defa duyduğu Asya´nın ülkesi Kore´ye gönderiliyordu?

DP yönetimi, halka savaş açıklamasını sanki bir zafer kazanmış gibi bildirdi.

Tıpkı geçmişteki Osmanlı´nın seferberlik ilan edip savaş kararını bando ya da davulla duyurduğu gibi.

Kore savaşına girme nedeni halkı şaşkına çevirmişti. Özellikle yoksul insanlar kısa zaman sonra Kıbrıs´la tanıştı. 1950 yılına kadar adını hiç duymadığımız Kıbrıs mitingleri gündeme geldi. Sokağa çıkan halklar ‘Ya Taksim ya ölüm´ diye haykırırken yeni zamlar ortaya çıkmaya başladı.

14 Mayıs´ın 2 aylık hükümeti, topluma savaş ve komşu ülkeleriyle huzursuzluk getirmişti.

Kore´ye 4500 askeri birlik hazırlanırken özellikle fiziki olarak genç kişilerin seçimi ve sıhhatli olmasına özen gösterildi ve en önemlisi fukara ailelerin çocukları tercihti. Örneğin Kırıkhan´da kaldığımız yıllarda çarşıda her zaman et aldığımız kasap Ramazan vardı. Onun yiğit delikanlı yüzünde bıyıkları olan adı Enver olan çocuğu vardı. Sürekli tezgahta et keserdi. Kore´ye giden kafilede onun adı yoktu. Yanlışlıkla bir toprak ağasının oğlunu birliğe koymuşlardı. Zengin aile harekete geçip bir gecede kasabın oğluyla acilen yeri değiştirildi.

Kore´ye giden kasap Enver, bu şanlı ölüme göre kahraman olarak Kore´ye gönderildi. Sonra evet sonra Kırıkhan´a yakışıklı güzel insanın ölüm haberi geldi. 1950 yılının Eylül ya da Ağustos ayıydı… Kore´ye gidecek 4500 kişilik askeri birlik İskenderun´a trenle getirilip limandan yolcu edildi.

Bu askerler limana doğru yürürken onların yakınları gözyaşı dökerken çocuk yaşta olmama rağmen bu gencecik insanlara bakarken göz yaşlarıma hakim olamadım.

Bundan 100 yıl önce yaşanan ‘Yemen´e giden gelir mi sandın Yemen Yemen kanlı Yemen´ diye türküler dizilmişti. Ama onlar bir daha geri gelmedi.

Acaba bu fukara insanların ölümü kader mi? Hayır. Olay bilinçsizliktir. Kore savaşı, NATO´ya girmek için Celal Bayar-Adnan Menderes yönetiminin özel kararıdır.

Savaşa katılma ciddi olarak Meclis´te tartışılmadı. Bakanlar Kurulu, Başbakan Menderes´in başkanlığında Bursa´da toplanarak karar aldı.

Kore´nin faturası yüzlerce ölüme, üç bin dolayında yaralıya mal oldu. Peki Kore unutuldu mu? Hayır. İşin ilginç yanı, yoksul insanlar 10 yıl, Kore savaşına katılma kararı veren Adnan Menderes´e sürekli destek verdiler.

Üstelik köylünün umudu olan Adnan Bey, 1945 yılında Aydın milletvekili olarak toprak reformuna red oyu kullandı. ‘Söz milletindir´ diyerek iktidara gelenler sonra özgürlüğü unuttular.

1950 yılının Temmuz ayı... Galata Köprüsü´nün önünde başı dik bir kadın, yanında bir kaç arkadaşıyla ve gazeteciyle Barış Derneği Başkanı Behice Boran, sessizlerin çığlığı olarak Kore savaşına karşı haykırıyor:

“Aziz Türk halkına...

Kore´de harp etsin diye 4500 Türk çocuğunu Amerikalı General Mc Arthur´un emrine veriyor.

Adnan Menderes yönetiminin bu kararı Türk milletine nasıl gösterilirse göstersin Amerikan menfaatleri uğruna harbe katılmamız demektir. Hükümet bu kararı ABD´nin isteğiyle almıştır.”

Barış Derneği Başkanı Boran, yıllar önce bir kahin gibi kapıdaki sömürgeci yapıyı haber vermiştir.

1950´de Kore´nin Pusan kentindeki en büyük mezarlık Türk mezarlığıdır.

O sahipsiz mezarlıkta yatanların akşamları çığlıkları göklere yükselir. Onlar, “Bizleri Kore´nin bozkırında ölüme kim gönderdi?” diye haykırırlar.

Aradan yıllar geçmesine rağmen Kore unutulmadı ve unutulamaz.

1950 yılında başlayan Amerikan dostluğunun bedeli neyle ödendi? Kanla.

Yıllardan beri küçük Amerika olacağız diye hep yola çıkıldı. Fakat sonuç ne oldu?

Genel olarak ülkenin geleceği bağımsız Türkiye´dir.