Sadullah ÇAĞLAR


KORE SAVAŞI VE 1950’Lİ YILLAR

Sadullah ÇAĞLAR


Siyasal gelişme süreci evrim olayıdır. Tıpkı insanın kıvılcımı ateşe çevirmesi gibi. İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran şey akıl ve zekadır.
İnsanı en önemli özelliklerinden biri sonsuz öğrenme merakıdır ve bu da insanı aya seyahat edebilecek gelişmeye getirdi. Dünya genelinde insanın bilimi, felsefeyi keşfi ile aydınlanma süreci, Rönesans kültürü evrim ile buluştu. 
Özünde her büyük çabanın başarı yolu politik olmaktan geçer. 1946 yılında ülkede çok partili yaşama geçiş aşmasında seçim döneminde babam bir köyde sandık görevlisi idi. 
Babam seçimin bitiminden sonra eve geldi ve sabahleyin anneme dedim ki; "Babama sor hangi parti kazandı?" Chp dediğinde rahat bir nefes aldım. Bir gün sonra babamın günlük gazetesi Ulus, Vatan ve Son Posta gazetelerinden seçim sonuçlarını okudum. O gün benim için mutlu bir gün oldu.
1950 öncesi Kırıkhan Halk Evi benim kültür okulumdu. Kırıkhan küçük bir ilçe ve  Amik gölü, Murat Paşa göllerinden dolayı çevrede bol miktarda av hayvanı bulunuyordu. Köylerdeki tarım arazilerinde buğday ve pirinç yetiştiriliyordu. 
Köy insanı Cuma pazarına gelerek yetiştirdiği ürünleri satardı. İnsanlar mutluydu. En önemlisi ilçede her ailenin özel terzisi vardı. Kent kültürü gelişmişti. 
Başta Antakya olmak üzere ilçeler kent kültürü ile öndeydi. Kırıkhan çok moderndi. 1950 sonunda Demokrat Parti iktidar oldu ‘Yeter söz milletindir’ diyerek sonuç aldı. Ama gelişme öyle mi oldu, hayır. Umutlar çok kısa zamanda hayal oldu. Sanki ortada bir zafer varmış gibi Demokrat Parti kazandı diye kutlama yapanları ufukta bekleyen sürprizler vardı. 
Yıl 1950. Biz henüz çok gençken sıkıntımızı gidermek için Halkevine giderdik. Kısa zaman sonra 14 Mayıs 1950 seçimi sonrası Haziran ayında gazeteler üzücü bir haber verdi. 1923’ten, 1950 yılına kadar barış felsefesi içinde savaştan uzak olan Türkiye, Kore savaşına katılma kararı aldı. Neden acaba savaş, kimse bilmiyor. 4500 kişilik askeri bir birlik ve General Tahsin Yazıcı komutasında Kore’ye gidecek.

Halk sessiz Kore nerede kimse bilmiyor. 
Sadece Demokrat Partiye yakın Zafer gazetesi büyük başlıkla, 'Bakanlar kurulu, Başbakan Adnan Menderes’in yönetiminde, Kore savaşına katılma kararı verdi’ diye yazdı. Konu Millet Meclisinde bile tartışılmadı. Peki ya diğer gazeteler Cumhuriyet ve Yeni Sabah gazeteleri de Kore Savaşına katılmamıza destek konusunda yayın yaptılar.
Menderes iktidarı 2.Dünya savaşındaki tarafsızlık politikasından ayrılmak istiyordu. Sonuçta Kore’ye gidecek asker seçimleri yapılmış ve isimler bölgelere ulaşmıştı. Hatay Kırıkhan’dan sevilen Kasap Ramazan’ın oğlu Enver’in ismi geçiyordu. Ama aslında ilk seçilen isim Enver değil bir toprak ağasının oğludur; ancak son anda isim değiştiriliyor ve Enver’in ismi yazılıyor. Enver’in babasının kasap dükkanı, babamın manifatura dükkanına yakındı. Babam et almaya beni yollardı. 
1950 yılının sıcak Ağustos günü İskenderun tren garı oldukça kalabalıktı. Kore’ye gidecek askerler İskenderun limanından gemi ile yolculuk yapacak. Asya’nın en uzak kıtasına ve yolculuk bir ay sürecek.   
Bu yolculukta gencecik insanlarımız adını son anda öğrendikleri Kore’ye savaşa gidiyorlar. 
Kore savaşına karşı ilk tepkiyi Türk Barış Derneği gerçekleştiriyor ve savaş karşıtı bir bildiri dağıtılıyor. Derneğin Başkanı Behice Boran bildiriyi okuyor; ‘Menderes hükümeti Kore’de savaşsın diye Türk gençlerini gönderiyor. Ancak bu  bizim savaşımız değil, Amerika’nın menfaatleri için yapılan bir savaştır’. Fakat bu tepki yetersiz kalıyor ve gençlerimiz Kore savaşına gönderiliyor.
Acaba bu savaşlar kader ya da alın yazısı mı? Elbette hayır, bilim eksikliği. Bilimi hep öne çıkaran Atatürk’ün sözü önemlidir; ’Eğer vatan savunması için yapılmıyorsa, savaş bir cinayettir’.