Halit KATKAT


Kent yönetimi, projeler ve demokrasi

Halit Katkat


Kentimizi yönetmeye talip üç ayrı partiden üç belediye başkan adayı var. Bu adaylara bakıyoruz her biri mal pazarlar gibi kendi projelerini pazarlıyor. Düşüncesi bu alışıldık sistemin dışına çıkmayanlar bunu, yani bu pazarlamayı çok normal karşılayabilir. Sonuçta bu sistem içerisinde düşünüldüğünde politika da diğer ürünler gibi bir ticari işlemdir. Yani umut ticaretidir. Adaylar da bunu iyi bilen kişiler ve buna uygun davranıyor; kendi kafasındaki halka şirin gelen projeleri halka inandırarak onların oyunu almaya çalışıyor. Burada projelerini anlatırken kendini de pazarlamış oluyor. Eğer kendini iyi pazarlayabilirse seçmen çoğunluğunun oyunu alabilir ve beş yıl kentte egemenlik sürüp yatırımları (yani rantı) istediği gibi yönetebilir. Tabii ki bu politik faaliyetin ekonomik bir bedeli var. Onu bu seçim faaliyeti döneminde kendisi karşılar ve kazandığında bunun karşılığını fazlasıyla alır. Kapitalist sistemin devindirici gücü kârdır. Bu cümleden olarak adayların hepsi kenti sevdiğinden, hatta bu kente aşık olduğundan ve birlik beraberlikten bahseder. İyi de bu birlik ve beraberliğin içerisinde halkın yeri nerede, pazarladığınız bu projeleri halkın katılımı, kararı ve onayı ile mi hazırladınız? Hayır. Yöneteceğiniz bu kentten toplanan vergilerle oluşan bütçenin harcanmasında, yapılacak yatırımlarda halkın rolü olacak mı? Yani kent yönetiminde halkın söz ve kararlarına yer verilecek mi? Hayır.
Kentin yönetilmesine talip olan bu adayların hırsı, çabası ve inancının bir miktarının da kentte örgütlenmeleri bulunan ve halkın örgütlü kesimlerini temsil eden sendika, meslek odası, muhtar, dernek, kooperatif vb yöneticilerinden beklenir. Ama bu konuda bir tek mühendis ve mimarların meslek örgütü TMMOB İKK sorumluluğunu yerine getiriyor ve seçim bildirgesi yayınlıyor. Bu Seçim Bildirgesi sadece bir basın açıklaması değil. Bildirgede “Yerel Yönetim anlayışımız” başlığı altında şu görüşlere yer veriliyor:
“Yerel yönetimler, kentteki gerçek ve tüzel kişilerin, tüm kentlilerin; mahalle, semt, ilçe meclislerinin yanı sıra kadın, memur, işçi, genç, emekli, işsiz, engelli vb. kesimlerin oluşturacağı meclisler ve bu meclislere dayanacak kent meclisleri aracılığı ile karar alma, uygulama ve denetim süreçlerine etkin katılımını sağlamalıdır.
Kentin kaderini etkileyecek büyük projeler halkın tartışmasına açılmalı; meslek odalarının, uzman kişilerin ve üniversitelerin görüşleri ve hukuka, bilime ve tekniğe bağlılık esas alınmalıdır.”
Yazılanlar halkın yönetime katılımı açısından önemli ama bu sayılanlar zaten kent konseyinin yasa ve yönetmeliğinde zaten var. Arkadaşlar bunu yazmışlar ama arkasından bir de “Kent Konseyi etkin hale getirilmelidir” diye bir madde eklemişler. Sanki kent konseyi ayrı yukarıda sayılan “meclisler” ayrı şeylermiş gibi algılanmış. Eğer bu bildirgeyi hazırlayan arkadaşlar “Kent Konseyi” yönetmeliğini inceleselerdi aynı şeylerin orada olduğunu göreceklerdi.
Elbette bir hakkın yasalarda olması, onun uygulanacağının garantisi değil. Örneğin sendika hakkı yasalarda var; ama sendikalaşmaya çalışan işçiler patronlar tarafından işten atılabiliyor. Ya da grev hakkı yasalarda var; ama sendikalar tarafından uygulanmazsa bunun yasalarda olması bir şey ifade etmiyor.
Bu bakımdan kent konseyinin kentin en yetkili meclisi olarak çalıştırılabilmesini sadece belediye başkanlarından istemek ve hatta belediye başkanının da bunu samimiyetle istemesi yetmez. Bu meclisin gerektiği gibi çalıştırılması ve bir karar organı, yani kent halkının söz ve karar sahibi olması kentteki kitle örgütlerinin ısrarı ve çabasına bağlıdır. Bu bakımdan en önde mücadele vermesi gereken sendikalara bakıyoruz; ya partileri destekliyor, ya sesleri çıkmıyor, ya da bu konuyla hiç ilgilenmiyor.
Geleceğin demokrasisi halkın katılımıyla olacaksa o da bu kent konseylerinin aktif olarak işletilmesinden geçecektir.