Nurullah ER


İSKENDERUN’U YAZMAK

Nurullah ER


İskenderun’u yazmak zor şimdi.

Neyi görsen, neyi düşünsen, acıyla yanıp tutuşuyor, duygularının esiri oluyorsun. 

Büyük felaketin ardından üç ay geçse de her şey daha dün gibi taptaze güncelliğini yitirmiyor, “zaman her şeyin ilacıdır” sözü işlemiyor, o nedenle elim başka bir şey yazmaya gitmiyor.

Günü birlik evlerde, çarşıda, kahvelerde depreme dair konuşulanların dili olmaya çalışıyorum.

Yıkılan evinin kalıntısı içinde yakının bedeninin bir parçasını  bulup, mezara koyabilmek umuduyla hala enkaz başında nöbetler tutuluyor.

Çadırlarda, konteynerlerde kalanlar, başka yerlere göç edenler, çaresizlik içinde hasarlı evinde kalmayı göze alanlar depremin acısıyla, korkusuyla yaşıyorlar.

Yıkılan evlerin molozlarının temizlenmesi, hasarlıların yıkılması depremin görüntüsünü ortadan kaldırmıyor, acısını dindirmiyor, çare olmuyor.

Çadırlarda, konteynerlerde kalanların başını sokacak bir yeri olması, üç öğün yemek yemesi çözüm getirmiyor.

Deprem sonrası bir dini bayram, birde emeğin bayramı yaşandı. Bayram tadında olmayan bayramlardı. Ne heyecanı, ne coşkusu, ne de sevinci vardı.

Seçimlerin arifesindeyiz; siyasi partilerin, iktidarın deprem bölgesine dair vaatleri nisan yağmuru gibi yağıyor.

İnsanın geçmiş depremlerde yaşananları gördükçe inanası gelmiyor.

Yapılacak vaatlerin ardından “hayat devam ediyor” sözleri çileden çıkarıyor.

Bir insan en yakınlarını kaybetmişse acısı diner mi? Gidenler geri getirilebilir mi? Bir ömürlük emeği olan evi başına yıkılmışsa hayat devam etse de rahat uyku uyur mu? Altmış yaşın üstündeki emekli, bu maaşıyla bundan böyle ev sahibi olabilir mi?

Geçici barınma yerlerine kurulan çadırlar, konteynerler ne kadar rahat ettirir? Yazın sıcağından, kışın soğuğundan, yağmurundan, fırtınasından ne kadar korunabilir?

Yaşayanlar biliyor ancak!

Onlar da o geceyi yaşayanlardır.

Yakınlarını kaybedenler, bir ömürlük emeği heba olup, evsiz barksız kalanlardır.

Evlerin bir kısmını deprem yıktı, hasarlıları iş makinaları yıkıyor.

Yıkmak kolay, yapmaktır zor olan.

Yıkılan evlerin sahiplerinin bir çoğunu tanırım.

Hepsi de helal tarla üzerine, kendi emeği, alınterleriyle kurmuşlardı evlerini. O evlerin yenisinin yapılıp, hak sahiplerine bedelsiz teslim edilmesi gerekiyor.

Bencillik ve kötülük kol gezse de, umutlarımızı yitirmeyelim, umut  Kafdağı’nın ardında olsa da.

Geçmiş depremlerden  ders çıkartılmadığından bu depremde çok acılar yaşattı, maddi, manevi bedeller ödetti.

Tarihin yardım seferberliği  yaşandı, ülke ayağa kalktı, dünya elini uzattı.

Acılarla yaşlansak da; yardımlaşma ve dayanışmayla yaşlanmadığımızı gördük.

Depremde yaşananları unutmayalım, sorumluları bilelim, tanıyalım.

Unutursak, çözüm bulunmazsa, hesabı sorulmazsa kaybettiklerimizin kemiklerini sızlatır, gelecek kuşaklara daha ağır bedeller ödetiriz.

Menfaate değil de merhamete sahip çıksaydık, depremlerde bu denli yıkımlar olmaz, insanlar ölmez acılar yaşanmazdı.