Akın BODUR


Hukuk anlayışı

Akın Bodur


Kentlerde sanki oda saltanatı devri sürüyor. 

İskenderun´da, usulsüzlük tartışmaları ile bakanlık müfettişinin yüzde 25 fason üye olduğu bulgusunun oda seçimlerine bulaştığı ve bunların yargıya iletilmesi sonrası, ticaret ve sanayi odası meclis toplantısını kamuoyuna üç buçuk yıl önce kapattı. Bugünlerde de oda borcu bulunan üyelerine, ödenen ücret karşılığında alınan faaliyet belgesi gibi evrakları vermeyi baskı unsuru olarak kullanmaya çalışıyor.
Üyenin alma hakkı olduğu ve odanın vermesi gereken belgeyi vermediği gibi 'icra takibi işlemi başlatmamız gerekirdi, başlatmadık' söylemini kullanıp, bir nevi borcu bulunan üyesini hukukla terbiye etmeye çalışıyor. Ve ilave ediliyor; ´şu kişiyle görüşün, onay verirse belgeyi verelim´ diye... Oda başkanı da ´belge vermeme diye bir şey olamaz´ diyor.
Orası birilerinin babasının dükkanı mı yoksa yarı kamu kuruluşu mu? Ya da bu bir hukuk anlayışı mı, yoksa lütuf mu? Odalarda üyelere istedikleri belgeler, ilişkiye göre mi veriliyor?
Belli ki ´hukuk´ algısı yaratılmaya çalışılıyor. Hukukun arkasına saklandığı da düşünülebilinir gibi...
O zaman istenilen hukuktan gidelim.
Belgenin verilmemesinin hukuki yanı nedir? Hangi yasa veya yönetmeliğin kaçıncı maddesinde yer almaktadır? Vergi daireleri gibi borcu olana neden üyenin işini görecek ´üyemizdir ama şu kadar borcu var ve bu nedenle belgeyi veremiyoruz' diye ya da belge veremiyoruz yazısı verilmiyor?
Hukuk üzerinden gidilecekse, 31 Mart yerel seçimlerinde oda yöneticileri nasıl oldu da yerel seçimlerde aday oldu? Ve oda bu konuda hukuksal açıdan ne yaptı?
Üyelerden toplanan aidatlarla sadece bu yıl yemeklere ödenen lirasal rakam nedir, her hafta 40-100 arasındaki kişilere verilen yemekler kime ve niye verildi, hukuksal olarak bu nasıl açıklanıyor? Yemek faturalarının son 10 yıldaki tutarı nedir ve bunlar kimin parasıyla kimlere niye veriliyor?
Son 10 yılda yurt dışı ve yurt içinde ´eğitim´ adı altında kaç seminer veya etkinliğe kaç kişi katıldı, bu kişiler sektörlerinde hangi meslek gurubunu bilgilendirdi ve eğitimi odaya nasıl yansıttı? Ya da onlar eğitim altında üyelerin parasıyla yapılan tatilleri mi oluşturdu?
Oda bütçesinden yapılan bağışlar kimin parasıyla niye yapılıyor ve bu yasanın hangi maddesinde geçiyor? Bağışların yöneticilerin seçilmiş ve atanmışlarla olan ikili ilişkisine ve bunların ticari-siyasi hayatına yansıması oluyor mu, oluyorsa nasıl yansıyor? 7-8 milyon liralık yıllık bütçe nerelerde kullanılıyor?
Ne için orada bulunduklarını unutanlar, üyelerin ödediği paralarla bir anlamda saltanat sürmeye çalışanlar, her seçim öncesi meslek komitelerinde yaptıkları düzenlemelerle kendi koltuklarını sürdürme anlayışında olanlar, üyelerini icra takibi ile tehdit etmeye, hukuku koz olarak kullanmaya mı çalışıyor?
Belki de hukuka bakılması gerekiyorsa, beş yıldır hukuka yansıyan dosyalara bakılmalı; Sahi o dosyalar ne aşamada?
Antakya´da HASİAD yönetimi ekonomik krizin tüm sektörlerde üretimi durma noktasını getirdiğini belirtip, maliyetin azaltıllasına yönelik çözüm önerileri sıralıyor; İskenderun´daki oda ise 2 bin lira borcu olan üyesine faaliyet belge vermeyip, icra işlemi yapmakla korkutmaya çalışıyor. Oda, istiyorsa ayırt etmeden borcu olan tüm üyelerine icra takibi yapabilir, ama yaptıkları ve yapmadıklarının da hesabını vermelidir. Böyle yönetim anlayışındaki yaklaşıma belki de üyelerin hiç borcu yoktur, ama yönetimlerin, üyelerine ve halka karşı şeffaf olma, hesap verme zorunlulukları ve borcu vardır.
Kentin protokol listesinde adı bile olmayanlar belki de istediklerini yapabileceğini; ülkede eğitim seviyesi artıp, üniversite mezunu sayısı çoğaldıkça birileri okur-yazarlığının azaldığını sanıyor olmalı...
Siz ne dersiniz?