Halit KATKAT


Bürokrat sendikacılar ve hedefsiz 1 Mayıslar

Halit KATKAT


1 Mayıs’a “Birlik Dayanışma ve Mücadele günü” denmesi ile “işçi bayramı” denmesi arasındaki fark. İşçi sınıfı içerisinde mücadele edenler bu farkın ayırdındadır elbette. Ama sınıf bilincine sahip olmayan işçi ve emekçiler genelde “ne fark eder ya da bayram olarak kutlamak kötümü vb.” derler. Bayramlar genelde olmuş bitmiş, başarılmış işlerin sonucunda yapılan kutlamalardır. Örneğin Cumhuriyet’in kurulması bayramla kutlanır, ya da oruç tutan dindarların orucu sağ salim bitirmeleri bayram olarak kutlanır. Ama 1 Mayıs’ta kutlanacak olmuş bitmiş ya da başarılmış bir olay yok. Sekiz saatlik iş günü mücadelesinden çıkmış olmasına karşın bugün hala sekiz saatlik işgünü büyük oranda uygulanmamaktadır.  Elbette işçi sınıfının yaşamında sadece sekiz saatlik iş günü sıkıntısı yok, mücadele edeceği ve kazanması gereken birçok hedefi var. En son olarak ta sömürüden kurtulma hedefi var. Ancak o zaman yani sömürüden kurtulduğu zaman işçi sınıfı 1 Mayıs’ı bir bayram olarak kutlayacaktır. O güne kadar mücadele günü olarak kutlama zorunluluğu vardır.

İşçi sınıfı bu mücadele günü için hedefler koymalı ve her yıl bu hedeflerden hangileri başarıldı önünde hangi hedefler var muhasebesi yapılmalı.

1 Mayıs’a giderken işçi sınıfının durumunu şöyle özetlenebilir:

Asgari ücret açlık sınırının altındadır. Yani işçiler karın tokluğuna bile değil. Haftalık 60 saatin üzerinde çalışan işçi sayısı bakımından OECD ülkeleri arasında birinciyiz. Ülkemizde kayıtlı işçilerin sadece yüzde 15’i sendikalı, bir yıl önce bu yüzde 14’tü. Ve bunun sadece yüzde 6’sı toplu iş sözleşmesinden yararlanabiliyor. Her gün ortalama 5’in üzerinde işçiyi iş cinayetlerinde kaybediyoruz. Soma faciasında 301 işçi toprağın altında kalırken son olarak 7 işçi Erzincan İliç’te siyanürlü toprağın altında bırakıldı.

Sayılanlar ek olarak hakkını demokratik yollarla hak aramasına burjuva hukuk sistemi ve kolluk kuvvetleri engeldir. Peki bu durumda 1 Mayıs’ın bayram olarak kutlanması neye hizmet eder? Mücadele edecek bir hedef kalmamış gibi işçi sınıfının ufkunun bulanıklaştırılmasına…
Türkiye’de 1 Mayıslar 1975’e “bahar bayramı” adıyla resmi tatil günü olarak kutlandı. İlkokulda okuduğum yıllarda öğretmenlerimizin bütün okulu 1 Mayıs’ta kırlara götürdüklerini hatırlarım. 1975’te salonda, 1976 ve 1977’de yüz binlerin katılımıyla Taksim Meydanı’nda kutlanan 1 Mayıs, 1977’de kana bulandı. 34 Kişi katledildi, 200’ün üzerinde kişi yaralandı. 12 Eylül 1980’deki darbenin ardından 1992’ye kadar 1 Mayıslar yasaklandı. 1989’da genç bir işçi Beyoğlu Tarlabaşı’da, 1996’daki “izinli” 1 Mayıs mitingi öncesi üç işçi Kadıköy Söğütlüçeşme’de polis kurşunlarıyla can verdi. 
1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla resmi tatil ilan edilmesinin üzerinden 15 yıl geçti. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen yasaklar halen devam ediyor. Burada açıkça gösterildiği sermaye iktidarı işçi mücadelesi ile sıkıştırılınca çıkardığı yasayı, işçi mücadelesi gevşeyince uygulamaz. Bu durumda hakların uygulanması işçi sınıfının süreli mücadele kararlılığına kalmaktadır.
İşçi ve emekçiler adına karar alan, mücadele eden Konfederasyonların her biri ayrı telden çalarak işçi sınıfını böldüğü gibi 1 Mayısları da ayrı alanlarda kutlayarak   güç gösterisine dönüştürmektedirler. Bu şekilde üyelerinin ezici çoğunluğunu evine mahkûm ederek, 1 Mayıs’ın “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olduğunu göz ardı ederek göstermelik “1 Mayıs bayramı” olarak kutlama yapmaktadırlar. Bu durum sendikaların başındaki bürokratların küçük burjuva sınıf tavırlarından gelmektedir. Ama perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Hem 1 Mayısların tarihi hem de işçi ve emekçilerin mücadele tarihi konfederasyonların günü geçiştirme hesabının da iktidarın yasaklarının da tutmayacağını göstermektedir.

Ama bugün işçi sınıfı için tek ve geçerli çözüm işçi iradesine dayanan sınıf sendikalarını kurmalarıdır.