Leman GÖÇMEN


BİRAZ DA SAĞLIK

Sağlığımıza ne kadar önem verdiğimizi her zaman kendimize sormamız lazım gelir.


Sağlığımıza ne kadar önem verdiğimizi her zaman kendimize sormamız lazım gelir. 

Önce anneciğimin bir nasihatı ile başlamak istiyorum: “Kızım yaşlılıkta her şeyinize daha çok önem verin. Zira, gençlerin yüzüne bakarlar, yaşlıların üzerlerine bakarlar.”
Ben uzun yıllardır hem sağlıklı beslenmeye hem de kıyafetlerime çok dikkat ederim. Kış gelirken yün fanilalarımı çıkarır, baharda kaldırırım. Yazın –çocuklarımı da böyle yetiştirmişimdir- pamuklu giysiler, eskiden çok ipek giyerdik. Şimdi ne yazık ki yünlü, ipekli, pamuklu giymeye dikkat etsek de hem istediğimizi bulamıyoruz, hem de fiyatlar çok yüksek olduğu için alamıyoruz.
Çok güzel bir neri ile devam etmek istiyorum. Bu gerçek hayatımızla ilgili, yaşlılığımızla ilgili, ilaç kullanma dönemlerine ulaştığımız zamanla ilgili… “Anne falan ilacı dikkatli iç, falan yiyeceği dikkatli ye diyenimiz olmazsa kendinize göre bir düzen kurun ve not alın” denir.
Ben de şimdi öyle yapıyorum. Yatak odamda bir çizelgem var. O gün hangi ilaçları alacaksam, sırasıyla yazıyorum. Kışlık giysilerimi kaldıracağım zaman da yine kağıt kalemimi elime alıp, not ediyorum. Yerleştirdiklerimi aramadan bulabilmek için onu da dolabımın içine iliştiriyorum.

Takribi 15 yıl evveldi. 5. kata 2 çocuklu bir aile taşınmıştı. Lise sonda bir kızları vardı, üniversiteye hazırlanıyordu. Anne makine mühendisi iken o yıllarda bir ara sınava girip öğretmenliği tercih etmişti. ‘Yarım gün çalışırım, çocuklarıma da yetişirim´ derdi. O yıl bu kızımız, diyetisyenliği kazanıp Ankara Üniversitesi´ne gitti. Ve buradan taşındıktan sonra da Gülten hanım ve eşi Ahmet Bey beni her zaman ziyaret ederler. Son birkaç yılımı rahatsızlıklarla geçirdim. Her sabah uyandığımda günlük yemeğimi yapmaya çalışırım. Yapamayacağım işlerimi yardımcım yürütür. Gülten hanımla Ahmet bey geçtiğimiz ay yine gelmişlerdi. Bana çok kilo verdiğim için merak edip nasıl verdiğimi sordular. “Şimdi bunu anlatmayayım, yanlış anlaşılabilir” deyip geçiştirdim. Ancak anne dedi ki; “Leman teyzeciğim Vuslat, senin de torunun sayılır. Ankara´da bir büro açtı. Sen kan örneklerini aldır, tahlil sonuçlarını gönderelim. Sana ne yapman gerektiğini söyler” dedi. Çok münasip buldum. Hemen yaptırdım ve gönderdik. 15 gün evvel hiç beklemediğim kadar güzel ve sevindirici sonuçlarla dolu sesli mesaj gönderdi. Bunu hepinizle paylaşmak isterdim. “Maşallah Leman teyzeciğim” diye başlamış. “Sen mavi boncukluksun. Senin bütün kan değerlerin, böbreklerin 30 yaş demiyorum; genç bir insan kadar düzgün, sağlıklı. Şu anda kan verebilecek kadar sağlıklısın. Sadece biraz fazla turşu yiyorsun galiba” diyordu. Evet çok turşu yediğim doğru.
Bana biraz da huysuz derler, çok seçici olduğum için. Gariptir belki, herkes evinde pişirdiği sütün kaymağını seve seve yerken ben yiyemem. Bütün yemeklerimi tereyağıyla yaptığım halde kahvaltıda bir misafir olmadıkça tereyağı çıkarmam. Balığı çok aramam. Tavuğu köy tavuğu olmazsa yemem. Bunun adı da dolayısıyla huysuzluk oluyor. Kırmızı et tercihimdir. Her zaman da merak ederdim, doktorlar herkese perhiz veriyor ama, bana perhiz vermezlerdi. Doktorlar hemen çay içme, kahve içme der ya, ben ilk defa bu yıl beyin cerrahının ‘kahve-çaydan biraz uzak dur´ dediğini duydum. Yine de çok dinledim sayılmaz, 3´ü geçmemek kaydıyla kahvemi yine içiyorum. Bunu bünyemin bana göre uyarlamasına veriyorum, içimin almadığını yemiyorum.
Böylece devam etmiş kızımız, ne kadar sağlık fonksiyonu varsa anlatmış ve beni kutluyor. Ben de ona teşekkürlerimi ilettim, başarılar diledim. Ancak atladığım çok önemli bir şey varmış: Spor ve egzersiz. Bu sağlığımızın temel taşlarından biriymiş meğer. Ama ne yazık ki okullarımızda ne spora, ne egzersize gereken önem verilmemiş. Ben şimdi bunu yapmaya başladım ama, iş işten geçmiş, şu anda kendi başıma yürüyemiyorum. Bunun birinci sebeplerinden biri bana göre süt tüketmemem. 11 yaşında tifo hastalığı geçirmiştim. Bu bir bağırsak hastalığı olduğundan aylarca annem bana sütle yoğurt yedirmişti. Ben iyileşince de uzun yıllar hiç süt içemedim. Bunun bu derece önemli olduğunu da ne anneciğim ne de ben bilememişiz. Kemiklerim zayıf kalmış. 40 yaşımı da geçtikten sonra Ankara´da Ulus´taki hastaneye gitmiştim. O dönemleri hanımların bilinir. Süheyla Kılıç adlı nisaniyeci çok iyi bir doktor vardı. Kemik taramamı yaptırdı. O günden bu güne ben o ilaçların her çeşidini kullandım. O bana hiç olmazsa her gün bir bardak süt iç demişti. Ayranda ısrar ettiysem de natürel süt demişti. O zaman küçüğüm kız kardeşim Güner de sabahları uyanır, bir bardak sütlü kahve içerdi. Ben de kahve içerek süt içmeye başlamıştım. Ama o da fayda etmedi. Onu iptila gibi hala içerim, herkese de tavsiye ederim. Belki daha kötü olabilirdim, onu da içmesem. Süheyla hanıma buradan çok teşekkürlerimi gönderiyorum. Sabahları Fenerbahçe tv´nin 08.00´de yarım saatlik bir egzersiz programı var. Bu yaşımda yetişebildiğim kadar egzersiz yapıyorum. Keza 7. Kanal´da da bir hocamızın herkese gösterdiği bir kültür fizik programı var, onu da takip ediyorum. Sağlığım kötüye gitmiyor. Çok iyi olup da koşacağımı ummuyorum, ama kendime yetecek kadar kendime yetiyorum.
Herkese de bir an evvel, gençlikten itibaren, hem çocuklarımıza hem kendimize sporun hangi dalı olursa olsun mutlaka zaman ayırmalarını tavsiye ediyorum. Giysilerimizi kendimize de çocuklarımıza da doğal ürünler giydirelim, kışın mutlaka iyi ısınalım, kaplıcalara gidelim. Moda giyecekler yerine az da olsa sağlıklılarını tercih edelim.
Herkese çok sağlıklı ömürler diliyorum.
Hoşçakalın.