Leman GÖÇMEN


30 Ağustos

Leman Göçmen


AKDENİZ´E

26 Ağustos, gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.
Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,
Altüst oldu siperler, eridi demir ağlar.
Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı.
Çığlıkla, iniltiyle sarsıldı, köşe bucak,
Savruldu gökyüzüne: Kafa, kol, gövde, bacak
Rüzgârlarla atbaşı yarış etti bu akın,
Şimdi yakınlar uzak, şimdi uzaklar yakın!
Akdeniz, ayakları altında ordumuzun,
Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.
Çekti Kadifekale al bayrağını yine,
Güzel İzmir büründü yine eski rengine.
Süngüler ilk amaca tam on dört günde vardı,
O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı.
Yusuf Ziya Ortaç
(1895-1967)
…..
Her milli bayram ve kutlaması, biz Cumhuriyet kuşağının çocukları için bir sevinç ve gurur kaynağı. Onu bizlere emanet eden sevgili Atamızın, O´nun yanı başındaki İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Rauf Orbay ve daha niceleri… İsimsiz kahramanlar… onların değil arkasından konuşmak, abuk sabuk yorumlar yapmak hiç kimsenin haddine düşmez.
Dün 30 Ağustos´tu. Günümüzün en doğru, bilimsel tarihçisi İlber Ortaylı´yı hepimiz biliriz. Onun bir kanaldaki, neredeyse ağlamaklı biraz da öfkeli konuşmasını tam olarak dinledim. İsim vermeden, “Ismarlama tarih yazıyorlar” diyordu. Ben ne yazık ki 85 yaşımdayım, basından takip edemiyorum, uzun ömür çizgimin içindeki Atatürk´ü ve onun ilke ve inkılaplarına inancımı ve sevgimi hiçbir güç elimden alamaz, gönlümden silemez ve değiştiremez.
Nasıl bu günlere geldik? Atatürk´ün yapıp bıraktığı o yollardan geçip, üniversitelerde okuyup yetişen insanların bazı ikballer için gözardı edebildiklerine çok şaşırıyorum ve de üzülüyorum. Onlara tavsiyem şudur,; gün olacak her yanlıştan dönülüp doğrular öğrenilecektir. Hocamız diyor ki, ‘Okuyun, tarihlerin çok doğru yazılmışları var.´
Benim bildiğim üniversitelerimizin Ahmet Mumcu diye bir tarih profesörü vardı. Açık Öğretim derslerindeki konuşmalarını izlerdim. Onun ağzından bal akarak tabiriyle Atatürk´ü, Cumhuriyeti, gerçek tarihimizi anlatan programı açar ve dinlerdim. Yıllar var ki ne bir açık oturumda ne de hiçbir yerde adı sanı yok. Eğer ben bilmeden Prof. Ahmet Mumcu hakkın rahmetine de kavuşmuş olabilir, o zaman onun aziz ruhundan ve bütün okurlarından özür diliyorum.
Ülkemizde Atatürkçü Düşünce Derneği´ni kurup yaşatan bir Yekta Güngör Özden´imiz vardı. Bundan 15 yıl kadar önce reisicumhurluk seçimlerinde halk arasında çok adı geçmişti. Onunla da Ankara´da yaşadığım 5 yıl zarfında tanıştım. Ona demiştim ki, “Yekta bey, ben size ve Atatürk´ü yaşatma adına kurduğunuz bu dernek için bir teşekkür mektubu yazmıştım”. Anında o da bana “Ben de size hemen yanıt vermiştim” demişti gülerek. Her zaman olmasa bile sık sık gider orada tanıştığımız insanlarla sohbetler ederdik.
Bilhassa biz Hataylıların Atatürk´ün bizi 17 senelik Fransız zulmünden kurtarışını ben ve benim gibiler çok iyi bilir. Memleket müdafaası için mülteci olarak başka şehirlere iskan edilmiş binlerce Hataylı aile vardı. Babam da Fevzipaşa´ya iskan edilmiş bir göçmen sayılıyordu. Soyadı kanunu çıktığı zaman oradaymış. ‘Sen hangi soyadı alacaksın´ diye sorduklarında, “Göçmen kuşlar gibi memleketimden uzaktayım. Soyadım da göçmen olsun” demiş. Hatay´ın ilk reisicumhuru Tayfur Sökmen de Gaziantep´te yaşıyormuş ve referandum çalışmalarıyla ilgili Tayfur Bey´in yanına babam sık sık gidermiş. O yıllarda bir Alman firması demiryolunu yapıyormuş. Babama taşeronluk görevi verilmiş. Annemle o yıllarda evlenmişler. “Zeki sen Toprakkale´ye geç demişler. Babam Toprakkale´den bir ev tutmuş. Düşünün ki bu çalışmalarından sonra ben dünyaya gelmişim ve 5 yaşına kadar da yani 1938´e kadar topraktan yapılmış bir orada annem ve benden sonra doğan Güner ve Güngör kardeşlerimle ‘38´e kadar evsiz barksız; babasının sadece annesini görmek için geldiği bir çocuk olarak yaşamışım.
1938´de referandum gerçekleşince Hatay´a gelmiştik. İskenderun´a geldiğimiz zaman sokaklar, “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan / On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan; / Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan; / Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.” Sesleriyle çınlardı. Alfabelerimizde mutlak surette bu şiirlerden ve şairlerden sitayişle bahsederler, bizler de çocuklar olarak seve seve öğrenir, bayramları da kısıtlamalar olmadan kutlardık. Şimdi de gönlüm o günlerdeki gibi bütün bayramları aynı hamasi şiirleri söyleyerek Çanakkale´yi, İstiklal Harbi´ni en küçük teferruatına kadar öğretmelerini, tedrisatlara bunları koymalarını hassaten rica ediyorum. Japonlar Özal´a ‘Siz gençlerinize Hiroşama´yı gençlerimize öğrettiğimiz gibi tarihinizi öğretememişsiniz. Geçmişini bilmeyen, geleceğine sahip çıkamaz. Onun için çocuklarınıza yanlışsız tarih öğretin” demişlerdi.
İlber Ortaylı hocamıza teşekkür ediyorum. İyi ki var. Onu sadece bayramlarda değil, her zaman, her kanalda dinlemek, yararlanmak isterim. Bu bize lazım.
Bu 30 Ağustos, benim gönlümü biraz ferahlattı. Her yerde güzel güzel merasimler, kutlamalar yapıldı. Bunu bütün bayramlarımız için diliyorum. Nice birlik ve beraberlik içinde bayramlar kutlamayı istiyorum. Hoşçakalın.